Serbest Meslek Makbuzunun Ücret Tarifesinin Altında Düzenlenemeyeceği Hk. Danıştay Kararı

Danıştay Dördüncü Daire
Tarih : 17.03.1999
Esas No : 1997/3014
Karar No : 1999/1091

KDVK 27/5 / 3568 SK Md. 46

İstemin Özeti: Serbest muhasebeci ve mali müşavir olan yükümlünün 1995 yılı işlemlerinin incelenmesi sonucu düzenlenen inceleme raporuna dayanılarak, hizmet verdiği halde bazı müşterilerine serbest meslek makbuzu düzenlemediği, bazıların aise asgari ücret tarifesinde öngörülen miktarın altında makbuz düzenlediğinden bahisle tespit edilen matrah farkı üzerinden aynı yılın Ocak-Ekim dönemleri için kusur cezalı katma değer vergisi tarh edilmiştir. Vergi Mahkemesinin kararıyla; 3065 Sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu’nun 10/a maddesinde mal teslimi ve hizmet ifası hallerinde, malın teslimi veya hizmetin yapılması anında vergiyi doğuran olayın meydana geleceği, 27/5. Maddesinde ise serbest meslek faaliyetleri için ilgili meslek teşekküllerince tespit edilmiş bir tarife varsa, hizmet bedelinin bu tarifede gösterilen ücretten düşük olamayacağının hükme bağlandığı, 3568 sayılı Serbest Muhasebecilik, Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlik ve Yeminli Mali Müşavirlik Kanunu’nun 46. Maddesinde de, ücretin meslek mensuplarının hizmetlerine karşılık olan meblağı ifade ettiği, ücretin asgari miktarının tarife ile belirleneceği, tarifedeki asgari miktar altında ücret karşılığında iş kabulünün yasak olduğu ve söz konusu tariflerin ise her yıl oda yönetim kurullarınc aönerilen miktarın birlik yönetim kurullarınca uygun görülmesi üzerine Maliye Bakanlığı’nın onayı ile belirleneceği kuralına yer verdiği, olayda yükümlü tarafından hizmet verilen mükelleflerin vergi dairesindeki beyannameleri ile yükümlünün defter ve belgelerindeki müşteri sayısı ve düzenlenen serbest, meslek makbuz tutarlarının karşılıklı olarak incelenmesi sonucu, bir kısım müşteriye asgari ücret tarifesinin altında makbuz düzenlendiği, bazıları için ise hiç makbuz düzenlenmediğinin tespit edilmesi üzerine hesaplanan matrah farkı esas alınmak suretiyle kusur cezalı tarhiyat yapıldığının anlaşıldığı, dosyanın incelenmesinden müşterilerin ifadesi doğrultusunda yükümlünün vermiş; olduğu hizmete karşılık tarifede belirlenen miktar üzerinden her ay ücret aldığının görüldüğü, buna karşın söz konusu müşterilere ilgili dönemlerde hizmet verilen kişi ve kuruluşların hizmetten yararlandığı süreler gözönünde bulundurularak ödedikleri miktar üzerinden dönemler itibariyle tespit edilen fark matraha göre tarhiyat yapılmasının yasal olduğu, ancak yine yukarıda belirtilen tarife uyarınca nüfusu 50 binin altında olayn yerleri çin tarifedeki ücretin % 20 eksiği ile uygulanması gerektiği, bu durumda inceleme elemanınca tespit edilen kayıt dışı hasılat miktarına bu oranın uygulanmasıyla bulunan matrah üzerinden tarhiyat yapılmasının yerinde olacağı gerekçesiyle vergi aslı azaltılmak suretiyle dava kısmen kabul edilmiştir. Yükümlü, verilen hizmetin bir yıllık olduğunu bu nedenle yıl içindeki dönemler itibariyle bulunan matrah farkı üzerinden yapılan tarhiyatta yasal isabet bulunmadığını ileri sürerek kararın bozulmasını istemektedir.

Karar: Temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar, bozulması istenilen kararın dayandığı gerekçeler karşısında, yerinde ve kararın bozulmasını sağlayacak durumda görülmemiştir.

Bu nedenle temyiz isteminin reddine Vergi Mahkemesi kararının onanmasına, 2.790.000 lira kadar harcının yükümlüden alınmasına, oybirliği ile karar verildi.

Devamı

Danıştay Vergi Dava Daireleri Genel Kurulu Kararı (1991/140)

T.C.

DANIŞTAY

VERGİ DAVA DAİRELERİ GENEL KURULU

Esas No: 1990/76
Karar No:  1991/140
Karar Tarihi : 20 Aralık 1991

DÜZELTME VE ŞİKAYET (Danıştay’ın İlk Derece Mahkeme Olarak Bakacağı Davalar)

DANIŞTAY İLK DERECE MAHKEMESİ (Vergi Düzeltme Talepleri)

VUK. 117 VE 118. MADDELERİNDEKİ HESAP VE VERGİLENDİRME HATALARINDAN BİRİ BULUNMASI (Danıştayda Dava Açılması Şartları)

Özet : Danıştay’da ilk derece mahkemesi olarak incelenebilecek davalar, şikayet konusu yapılmış vergi düzeltme taleplerinin reddine ilişkin işlemlere karşı açılmış olan davalar olduğu hakkında.

İstemin Özeti: Eşinin …’deki gayrimenkul alım satımı faaliyetini 31.12.1984 tarihinde bıraktığını bildiren ve öteden beri bu geliri aile reisi beyanı esasına göre beyan eden yükümlünün, 1984 takvim yılında bu faaliyetten elde edilen gelir beyanında bulunmadığı görülerek adına re’sen takdir yoluyla kaçakçılık cezalı gelir vergisi salınmıştır.

İhbarnamelerin tebliği üzerine, 27.12.1982 tarihinden itibaren herhangi bir satış yapılmadığı dolayısıyla elde edilmiş bir kazancın bulunmadığı ileri sürülerek düzeltme ve şikayet başvurularına olumlu yanıt alınamadığından, Maliye ve Gümrük Bakanlığının susarak kurmuş sayıldığı olumsuz işleme karşı Danıştay’da dava açılmıştır.

Davayı inceleyen Danıştay Dördüncü Dairesi K. 1991/529 sayılı Kararıyla; Vergi Usul Kanununun, vergi beyannamelerinin yasal sürenin sonundan başlayarak 15 gün geçtiği halde verilmemesi durumunda maddi delillerin mevcut olmadığı kabul edilerek re’sen vergi tarhı yoluna başvurulmasını öngören 30 uncu maddesi ile vergi idaresinin bilgisi dışında bırakılan kazancın, gerçeğe en yakın miktarının saptanmasının amaçlandığı, aynı Kanunun 31 inci maddesinin 8 inci fıkrasında ise takdir komisyonu kararlarında, yapılan takdirin dayanaklarının gösterilmesinin öngörüldüğü, olayda gerek vergi dairesi, gerek takdir komisyonunca tarh döneminde uyuşmazlık konusu faaliyete devam edilip edilmediği, kazanç sağlanıp sağlanmadığı yolunda yapılmış bir tesbit bulunmadığı, öte yandan mükellefiyet tescili …’de tapuya kayıtlı arsa alım satımıyla ilgili olmasına karşın Ankara 1 No.lu Takdir Komisyonunca yapılan takdirin bu yönüyle de yasal dayanağının bulunmadığı, re’sen salınan vergi ve kesilen cezanın düzeltme yoluyla terkini gerekirken aksi yönde kurulan işlemde yasaya uygunluk görülmediği gerekçesiyle davayı kabul ederek işlemin iptaline karar vermiştir.

Karar, Maliye ve Gümrük Bakanlığı tarafından temyiz edilmektedir.

Savunmanın Özeti: İstemin reddi gerektiği savunulmuştur.

Tetkik Hakimi: Semra Kayır

Danıştay Savcısı: Banu Dilçin

Düşüncesi: Temyiz olunan, Danıştay Dördüncü Dairesinin 13.2.1991 günlü ve E.1990/396, K.1991/529 sayılı kararında yer alan düşüncede yazılı nedenlerle temyiz isteminin kabulü ile Danıştay Dördüncü Dairesi kararının bozulması gerekeceği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Vergi Dava Daireleri Genel Kurulunca Kıdemli Tetkik Hakimi Semra Kayır’ın yazılı ve sözlü açıklamaları alınıp, dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

Adına salınan vergi ve kesilen cezaya karşı düzeltme yoluna başvuran davacı yanıt verilmemek suretiyle yasadan dolayı kurulmuş sayılan olumsuz işlemin iptaline ilişkin Danıştay Dördüncü Daire Kararı, Maliye ve Gümrük Bakanlığınca temyiz edilmiştir.

2575 sayılı Danıştay Kanunu’nun, “İlk Derece Mahkemesi Olarak Danıştay’da Görülecek Davalar” başlığını taşıyan 24 üncü maddesinin (j) bendinde, Vergi Usul Kanunu gereğince şikayet yoluyla vergi düzeltme taleplerinin reddine ilişkin işlemlere karşı açılacak iptal davalarının Danıştay’da çözümlenmesi öngörülmüştür.

Bu kural uyarınca Danıştay’da ilk derece mahkemesi olarak incelenebilecek davaların, şikayet konusu yapılmış vergi düzeltme taleplerinin reddine ilişkin işlemlere karşı açılmış olması gerekmektedir.

Vergi düzeltme talepleri anlatımı, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun “Vergi Hatalarını Düzeltme” başlığını taşıyan Altıncı Kısmının Üçüncü Bölümünde yer alan kurallarda yazılı durumları ifade etmektedir.

Genel olarak vergi hatası, Vergi Usul Kanunu’nun 116 ncı maddesinde de tanımlandığı üzere, vergiye ilişkin hesaplarda veya vergilendirmede yapılan hatalar nedeniyle haksız yere fazla veya eksik vergi istenmesi veya alınmasıdır. Bunlardan hesap hataları; matrah hataları, vergi miktarında hatalar ve verginin mükerrerliği olarak, vergilendirme hataları ise mükellefin şahsında, mükellefiyete, vergi mevzuunda veya vergilendirme ve muafiyet döneminde hatalar olarak Kanunun 117 ve 118 inci maddelerinde tanımlarıyla sınırlı olarak gösterilmiştir.

Yükümlünün, dava açmadan önce Vergi Dairesi Müdürlüğü ve Maliye ve Gümrük Bakanlığına yaptığı başvuruların konusu, yukarıda değinilen hesap ve vergilendirme hatalarından hiçbirine girmemekte, yükümlü, adına salınan vergi ve kesilen cezanın kaldırılmasını istemektedir.

Her ne kadar Vergi Usul Kanununu 122 nci maddesinde mükelleflerin, vergi muamelelerindeki hataların düzeltilmesini yazı ile isteyebilecekleri kabul edilmiş ve aynı Kanun hükümlerine göre tarh, vergiyi miktar itibariyle belirleyen bir idari işlem kabul edilmişse de, tarhiyata muhatap olan yükümlülerin ilkece ve Vergi Usul Kanunu’nun 377 nci maddesine göre Vergi Mahkemesinde dava açmaları gerekmektedir.

Kanunun 117 ve 118 inci maddelerinde yazılı hesap ve vergilendirme hatalarından en az biri bulunmadıkça düzeltme ve şikayet yolları izlenerek ilk derecede Danıştay’da dava açılmasına 2575 sayılı Danıştay Kanunu’nun 24 üncü maddesinin (j) bendi de engel olduğundan, düzeltme ve şikayet kapsamında bulunmayan istem hakkında yasadan dolayı kurulmuş sayılan olumsuz işleme karşı açılan davanın kabulü ve işlemin iptaline ilişkin Kararda yasaya uygunluk görülmemiştir.

Bu nedenlerle Maliye ve Gümrük Bakanlığı temyiz isteminin kabulü ile Danıştay Dördüncü Dairesinin 13.2.1991 günlü ve E.1990/396, K.1991/529 sayılı Kararının bozulmasına, 20.12.1991 gününde oyçokluğu ile karar verildi.

KARŞI OY

Vergi Usul Kanunu’nun 116 ncı maddesine göre vergi hatası, vergiye müteallik hesaplarda veya vergilendirmede yapılan hatalar yüzünden haksız yere fazla veya eksik vergi istenmesi veya alınması şeklinde tanımlanmıştır.

Yükümlü adına salınan kaçakçılık cezalı vergi, eşinin …’de arsa alım satımı ile uğraşması ve elde ettiği ticari kazancın beyannamede gösterilmemiş olması nedenine dayandırılmış, bu kazanç matrahı da … Takdir Komisyonunca belli edilmesi gerekirken Ankara Takdir Komisyonunca belli edilmiştir.

…’deki ticari kazancın, … Takdir Komisyonu yerine, Ankara Takdir Komisyonunca belli edilmesi işlemi, sakat bir işlemdir. Yok hükmündedir. Böyle bir işleme dayanılarak tarhiyat yapılması vergilendirme hatasıdır. Vergi Usul Kanunu’nun 118 inci maddesinde yazılı mükellefin şahsında hata, mükellefiyette hata, mevzuda hatadır.

Yükümlü, tarhiyatın dayanağının olmadığını ileri sürerek düzeltme isteminde bulunmuştur. Bu istem üzerine Maliye Bakanlığı tarhiyatın dayanağı olan sakat, yoklukla malul Ankara Takdir Komisyonu işlemine göre değil, yetkili ve görevli … Takdir Komisyonunca verilecek bir karara dayanarak tahakkuk işlemini yapması gerekirdi.

Tarhiyatın düzeltilmesi ve kaldırılması yolunda verilen Danıştay Dördüncü Daire kararına karşı yapılan Temyiz isteminin bu nedenle reddinin yerinde olacağı görüşü ile bozma kararına karşıyım

Devamı

Danıştay Kararı E.2000/383, K.2001/143 (2.El Aracın Satış Bedelinin…)

T.C.

DANIŞTAY

Vergi Dava Daireleri

Genel Kurulu

Esas No: 2000/383

Karar No: 2001/143

Konu: İkinci el aracın satış bedelinin kasko değerinden düşük gösterilmesinin, re’sen takdir nedeni olduğu hk.

İstemin Özeti: İkinci el aracın alım ve satımıyla uğraşan davacının 1992 yılında sattığı kamyonun satış bedelini kasko değerinden düşük gösterildiğinden bahisle adına re’sen kaçakçılık cezalı gelir vergisi salınmıştır.

Tarhiyata karşı açılan davayı  inceleyen (…) Vergi Mahkemesi 6.5.1998 günlü ve E: 1997/1013, K: 1998/485 sayılı kararıyla; matrahı azaltmış, kaçakçılık cezasını kusura dönüştürmüştür.

Tarafların temyiz istemini inceleyen Danıştay Dördüncü Dairesi 4.10.1999 günlü ve E:0998/3363, K: 1999/3270 sayılı kararıyla; vergi dairesinin temyiz istemini reddetmiş, re’sen tarhiyat yapılabilmesi için öncelikle 213 sayılı Yasanın 30 uncu maddesinde sayılan re’sen takdir nedenlerinden birinin olayda mevcut olması gerektiği, araçların satış bedelleri ile emsal bedelleri arasında çok fahiş bir fark bulunmadıkça re’sen takdir nedeninin varlığının kabul edilemeyeceği, satılan araçların durumu, işletmenin finansman ihtiyacı gibi nedenlerle, araç satış bedellerinin emsal değerine göre düşüklük gösterebilmesinin ticari hayatta ekonomik ihtiyaçlar nedeniyle her zaman mümkün olduğu, davacının sattığı arçların satış bedellerinin gerek takdir komisyonunca takdir edilen emsal bedel, gerekse mahkemece yapılan araştırma sonucu bulunanan emsal bedele göre fahiş bir farklılık arz etmemesi ve araçların durumu da dikkate alınarak karşıt inceleme ve araştırma yapılamaması dikkate alındığında olayda re’sen takdir nedeninin mevcut olmadığı sonucuna varıldığı gerekçesiyle yükümlü temyiz istemini kabul ederek kararı bozmuştur.

Bozma kararına uymayan (…) Vergi Mahkemesi 11.10.2000 günlü ve E: 2000/1752, K: 2000/1506 sayılı kararıyla; 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 1 inci maddesinde verginin mevzununun, 37 nci maddesinde de ticari kazanç sayılan faaliyetlerin belirlendiği, tarhiyatın (….) Kamyoncular Esnaf Odası Başkanlığı tarafından aracın satış tarihi itibariyle bildirilen bedeli esas alınarak yapılması gerektiği gerekçesiyle matrahın kusur cezalı olarak azaltılması yolundaki kararında direnmiştir.

Direnme kararı yükümlü tarafından temyiz edilmiş ve aracın noter satış senedinde belirtilen değerle satıldığı, bunun dışında bir bedel ödenmediği ileri sürülerek kararın bozulması istenmiştir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Vergi Dava Daireleri Genel Kurulunca, dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği düşünüldü:

İkinci el araçların alım ve satımıyla uğraşan davacının 1992 yılında sattığı kamyonun satış bedelini, kasko sigorta değerinden düşük gösterdiğinden bahisle adına salınan kaçakçılık cezalı gelir vergisine karçı açılan davada matrahı azaltan cezayı kusura dönüştüren vergi mahkemesi ısrar kararı yükümlü tarafından temyiz edilmiştir.

193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 2 nci maddesinde, kazanç ve iratların gelirin tespitinde gerçek ve safi tutarları ile nazara alınacağı kurula bağlanmıştır. 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 30 uncu maddesinde de re’sen vergi tarhı, vergi matrahının tamamen veya kısmen maddi delillere dayanılarak tespitine imkan bulunmayan hallerde takdir komisyonunca takdir edilecek matrah veya matrah kısmı üzerinden vergi tarh edilmesi şeklinde tanımlanmış, 6 ncı bendinde ise tutulması zorunlu olan defterlerin ve verilen beyannamelerin gerçek durumu yansıtmadığına dair delil bulunması hali re’sen takdir nedeni olarak sayılmıştır.

Yükümlü tarafından noter satış sözleşmesinde gösterilen kasko sigorta değerinden düşük satış bedeli gösterilmesi nedeniyle beyannamede vergi matrahına ilişkin bilgilerin tam olarak gösterilmediğinin kabulü zaruridir. Olayda, komisyonca takdir edilen satış bedeli üzerinden yapılan tarhiyata karşı açılan davada vergi mahkemesi, (…) Kamyoncular Esnaf Odası Başkanlığı tarafından aracın satış tarihi itibarıyla bildirilen satış bedelini esas alarak matrahı azaltmış, matrahın bulunuş yöntemini göz önüne alarak kaçakçılık cezasını kusura çevirmiştir.

Mahkemece, takdir komisyonunca takdir edilen matrahın gerçeğe uygun olup olmadığı araştırılarak, aracın modeli itibarıyle satış işleminin yapıldığı tarihteki piyasa kıymeti de gözetilerek belirlenen emsal satış değerinin matraha esas alınması ve kaçakçılık cezasının kusura çevrilmesi suretiyle verilen kararda hukuka aykırılık görülmemiştir.

Bu nedenlerle temyiz isteminin reddine, 6.4.2001 gününde oy çokluğu ile karar verildi.

Devamı

Limited şirketin kamu borçlarından ortaklık payını devralan ortak sorumludur (Danıştay Kararı)

Danıştay Yedinci Daire
Tarih : 05.11.2001
Esas No : 2000/6064
Karar No : 2001/3393

 Limited şirketin kamu borçlarından ortaklık payını devralan ortak sorumludur.

6183 sayılı Kanun’un 35. maddesinde, limited şirketin tahsil olanağı kalmayan kamu borçlarından dolayı ortaklar için öngörülen sorumluluk, ortak sıfatına ve ortaklık payına bağlı bir sorumluluk olup, hisse devri halinde hisseyi devralan ortağın, şirketin mali durumunu, bir başka deyişle, hissenin borçlu veya alacaklı olup olmadığını bildiği kabul edildiğinden, devir tarihinden önceki ve sonraki dönemlere ilişkin vergi borçlarının ortaklık payını devralan ortaktan aranılması gerekmektedir.

İstemin Özeti: Asıl borçlu (…) Ticaret Limited Şirketinden tahsil edilemeyen katma değer vergisi ve cezaların gecikme faizi ile birlikte ortak sıfatıyla davacıdan tahsili amacıyla düzenlenip tepliğ edilen ödeme emrini; davacının şirketdeki hissesini 09.11.1992 tarihinde devrettiğinin ve devir bedelinin nakden ve peşinen alındığının anlaşıldığı; bu durumda, davacının bu tarihten itibaren şirkette hiçbir hak ve hissesinin bulunmadığı sonucuna varıldığından, ortaklıkdan ayrıldığı tarihten sonraki dönemlere ait şirket borçlarından dolayı takip edilemeyeceği gerekçesiyle iptal eden (…) Vergi Mahkemesi Kararının; şirket tüzel kişiliğinden tahsil olanağı kalmayan kamu alacağının, şirketin ortağı durumundaki davacıdan istenilmesin hukuka aykırılık bulunmadığı ileri sürülerek bozulması istenilmektedir.

Karar:6183 sayılı Kanun’un 35. maddesinin olay tarihinde yürürlükte bulunan şeklinde, limited ortakların ödenmeyen ve tahsil imkanı bulunmayan amme borçlarından dolayı ortakların vazettikleri veya vaz’ını taahhüt ettikleri sermaye miktarında doğrudan doğruya mesul ve bu kanun hükümleri gereğince takibata tabi tutulacakları hükme bağlanmış olup; bu madde hülmüne göre, limited şirket ortağının açıklanan miktarla sınırlı olarak şirketin amme borcunun ödenmesinden sorumlu olacağı tabidir. Dosyanın incelenmesinden; 1991 takvim yılına ilişkin katma değer vergisi beyannamelerin verilmediğinden bahisle takdir komisyonunca belirlenen matrah üzerinden hesaplanan katma değer vergisi ve kesilen cezalarının asıl borçlu şirketten tahsil edilemediğinden bahisle, vergi borcunun, şirket ortağı olan davacıdan şirketteki hissesine isabet eden kısmının tahsili amacıyla, 6183 sayılı Kanun’un 35. maddesine göre ödeme emri düzenlendiği; ödeme emrinin tanzim ve tebliğ olunduğu tarihten önce de davacının ortaklık payını devrederek, ortaklıktan ayrıldığı anlaşılmaktadır.

6183 sayılı Kanun’un 35. maddesinde, limited şirketin tahsil olanağı kalmayan kamu borçlarından dolayı ortaklar için öngörülen sorumluluk, ortak sıfatına ve ortaklık payına bağlı bir sorumluluk olup, hisse devri halinde hisseyi devralan ortağın, şirketin mali durumunu, bir başka deyişle, hissenin borçlu veya alacaklı olup olmadığını bildiği kabul edildiğinden, devir tarihinden önceki ve sonraki dönemlere ilişkin vergi borçlarının ortaklık payını devralan ortaktan aranılması gerekmektedir.

Bu itibarla, (…) tarih ve (…) sayılı noter satış senediyle hissesini devreden ve şirketle artık bir ilgisi kalmayan davacı adına düzenlenen ödeme emrinin iptali yolundaki mahkeme kararında isabetsizlik görülmemiştir.

Açıklanan nedenle, temyiz isteminin reddine, mahkeme kararının onanmasına oybirliği ile karar verildi.

Devamı

Yargıtay 11. Hukuk Dairesine Ait Karar E.2015/13288

12 Ağustos 2016 Tarihli Resmi Gazete
Sayı: 29799

Yargıtay 11. Hukuk Dairesinden:

ESAS NO : 2015/13288
KARAR NO : 2015/12371

YARGITAY İLAMI

MAHKEMESİ : SARIOĞLAN ASLÎYE HUKUK MAHKEMESİ
(TÜKETİCİ MAHKEMESİ SIFATIYLA)
TARİHİ: 24/02/2014
NUMARASI : 2014/76-2014/103
DAVACI : ………………….. A.Ş,
VEKİLİ : AV. KEMAL ……………………..
DAVALI: ENVER ……………………..

Taraflar arasında görülen davada Sarıoğlan Asliye Hukuk Mahkemesi’nce verilen 24/02/2014 tarih ve 2014/76-2014/103 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi Sefa Er tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

Davacı vekili, müvekkili banka ile davalı arasında ticari nitelikteki Genel Kredi Sözleşmesi imzalandığını, müvekkili banka tarafından bu krediye istinaden davalıdan 866,25 TL dosya masrafı kesintisi yapıldığını, taraflar arasındaki sözleşmeye ve hukuka uygun olan dosya masrafının iadesi için davalı tarafından Sarıoğlan Tüketici Sorunları Hakem Heyeti Başkanlığına başvuru yapıldığını, Sarıoğlan Tüketici Sorunları Hakem Heyeti Başkanlığının 27.01.2014 tarih ve 197, 198, 199 sayılı kararlan ile toplam 866,25 TL’nin iadesine karar verildiğini, kullanılan kredinin ticari kredi olması sebebiyle hakem heyetinin görevli olmadığını ileri sürerek, anılan hakem heyeti kararının iptalini talep ve dava etmiştir.

Davalı; hakem heyeti kararının hukuka uygun olduğunu savunarak davanın reddini istemiştir.

Mahkemece, tüm dosya kapsamına göre, taraflar arasındaki hukuki ilişkinin tüketici kredisinden kaynaklandığı, davalıdan dosya masrafı adı altında yapılan kesintilerin 4077 sayılı Kanun’un 6. maddesinde belirtildiği şekilde tüketici ile müzakere edilmeyen ve iyi niyet kurallarına aykırı olarak tüketici aleyhine sonuç doğuran haksız şart niteliğinde olduğu, tüketici sorun lan hakem heyeti kararlarının usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş; bu karar aleyhine Adalet Bakanlığının yazısı üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından kanun yararına bozulması talebinde bulunulmuştur.

Dava, Tüketici Sorunları Hakem Heyeti kararının iptali istemine ilişkindir. Davacı banka ile davalı arasındaki ilişki Genel Kredi Sözleşmesi’nden kaynaklanmakta olup, bu tür uyuşmazlıklar dava tarihinde yürürlükte bulunan 6102 sayılı TTK’nın 4. maddesi kapsamındadır. Bu niteliği itibariyle de uyuşmazlığın dava ve karar tarihinde yürürlükte bulunan 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun kapsamında bir uyuşmazlık olarak kabulüne olanak bulunmadığından Tüketici Sorun lan Hakem Heyeti’nin bu tür bir uyuşmazlıkta karar vermesi mümkün değildir. Davacı banka tarafından kararın iptali istendiğine göre, hakem heyetinin bu konuda karar vermeye görevli olmadığından bahisle davanın kabulüne karar vermek gerekirken, yazılı gerekçeyle davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı görülmüş, yazılı emir isteğinin kabulü ile hükmün kanun yararına bozulmasına karar vermek gerekmiştir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının HUMK’nm 427/6. maddesine dayalı kanun yararına bozma isteğinin kabulü ile hükmün sonuca etkili olmamak üzere kanun yararına BOZULMASINA, gereğinin yapılması için kararın bir örneği ile dosyanın Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına GÖNDERİLMESİNE, 23/11/2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Devamı

Yargıtay 11. Hukuk Dairesi Kararı E.2016/1285

23 Temmuz 2016 Tarihli Resmi Gazete

Sayı: 29779

Yargıtay 11. Hukuk Dairesinden:

ESAS NO    : 2016/1285
KARAR NO : 2016/5852

YARGITAY İLAMI

MAHKEMESİ: ERCİŞ 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ: 10/03/2015
NUMARASI: 2014/885-2015/137
DAVACI İBRAHİM ……………
DAVALI: …………. BANKASI ERÇİŞ ŞUBESİ

Taraflar arasında görülen davada Erciş 1. Asliye Hııkuk Mahkemesince verilen 10/03/2015 tarih ve 2014/885-2015/137 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından istenmiş olmakla, dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

Davacı vekili, taraflar arasında belirsiz tarihli genel kredi sözleşmesi akdedildiğini, davalı tarafından sözleşme kapsamında dosya masrafı (ekspertiz), komisyon, BSMV adı altında haksız kesintiler yapıldığını, fahiş oranda temerrüt faizi uygulandığım, sözleşmenin genel işlem koşullan içerdiğini ileri sürerek, genel işlem şartı mahiyetindeki sözleşme hükümlerinin yazılmamış sayılmasına, haksız ücretlerin tespiti ile, belirsiz olan dava değerinin şimdilik 500 TL’lik kısmının, ödemelerin bankaya yatırıldığı tarihten itibaren, mevduata uygulanacak en yüksek faizi ile tahsiline karar verilmesini istemiştir.

Davalı vekili, davacıya sözleşme hakkında detaylı bilgi verildiğini, davacının hiçbir etki altında kalmadan sözleşmeyi onayladığını, yapılan uygulamanın doğru olduğunu, davacının iddialarının hukuka ve sözleşmeye aykırı olduğunu ileri sürerek, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

Mahkemece, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, taraflar arasındaki uyuşmazlığın ticari kredi sözleşmesinden kaynaklandığı, kredi sözleşmesindeki davacı menfaatine aykırı hükümlerin genel işlem koşulu mahiyetinde olduğu, bu sebeple yazılmamış sayılacağı, haksız alınan masrafların iadesi gerektiği gerekçesiyle, davanın kısmen kabulü ile 420 TL alacağın dava tarihinden itibaren avans faizi ile tahsiline karar verilmiş, miktar itibariyle kesin olan karar aleyhine, Adalet Bakanlığının yazısı üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından, kanun yararına bozma talebinde bulunulmuştur.

Dava, genel kredi sözleşmesinden kaynaklanan haksız olduğu iddia edilen kesintilerin istirdadı istemine ilişkin olup, mahkemece yazılı şekilde davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Ancak, taraflar arasındaki kredi sözleşmesinde komisyon, ekspertiz, inceleme, muhafaza ve denetim ücreti vb. masraf alınacağına dair hüküm bulunmakta ise de, miktarları konusunda açıklık bulunmamaktadır.

Bu durum karşısında mahkemece, diğer bankalardan aynı nitelikteki krediler için aldıkları masrafların sorulması, bu oranlara göre makul oranın tespit edilmesi ve ardından da bilirkişi incelemesi yaptırılıp, davalı bankanın davacıdan aldığı ücretlerin tespiti ile, davalı Banka’nm tahsil ettiği ücretlerin fahiş olup olmadığının belirlenmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik incelemeye dayalı olarak yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, yerel mahkeme kararının kanun yararına bozulmasına karar vermek gerekmiştir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının HUMK’nın 427/6. maddesine dayalı kanun yararına bozma isteğinin kabulü ile yerel mahkeme hükmünün sonuca etkili olmamak üzere BOZULMASINA, karardan bir örneğin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine, harç ve masraf tahmiline yer olmadığına, 27.05.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Devamı

Yargıtay 18. Hukuk Dairesine Ait Karar e-2015-22816

13 Nisan 2016 Tarihli Resmi Gazete

Sayı: 29683

Yargıtay 18. Hukuk Dairesinden:

Esas No: 2015/22816

Karar No: 2016/2702

Yargıtay Kararı

Davacı vekili tarafından açılan davada, davalının ödemediği iddia edilen apartman ortak gider ödemeler için Keşan İcra Müdürlüğünün 2013/3404 sayılı dosyası ile başlatılan icra takibine yapılan itirazın iptali ile % 40 icra inkar tazminatına hükmedilmesinin istendiği, mahkemece davanın kırmen kabulüne karar verldiği ve hükmün kesin olduğu anlaşılmıştır.

 

Tamamı İçin Tıklayınız

Devamı

Hizmet Akdinin İşçi Tarafından Feshi

Yargıtay Dokuzuncu Hukuk Dairesi

Tarih : 05.02.2001

Esas No : 2000/18212

Karar No: 2001/1735

Hizmet akdinin davacı işçi tarafından nedensiz feshedilmesi halinde kıdem ve ihbar tazminatına hükmedilemez.

İstemin Özeti: Davacı, ihbar ve kıdem tazminatı ile fazla çalışma ve yıllık izin ücretin, ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.

Yerel mahkemede, isteği kısmen hüküm altına almıştır. Hüküm süresi içinde, davalı avukatınca temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

Karar: 1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillere kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.

2- Davacı hizmet akdinin davalı işverence feshedildiğini ileri sürerek ihbar ve kıdem tazminatı istemiş ve bu istekler de kabul edilmiştir.

Dosyadaki bilgi ve belgelere göre davacı hizmet akdinin icrası sırasında davalı işverenin işten ayrılmak isteğini söylemiştir. Davalı işveren davacının bu isteğine ilke olarak kabul etmişse de kendisinden hafta sonuna kadar çalışmasını istemiştir. Davacı hafta sonuna kadar çalıştıktan sonra anahtarları bırakmak sureti ile işyerinden ayrılmıştır. Tüm bu anlatımlara göre hizmet akdi davacı işçi tarafından feshedilmiş olmaktadır. Böyle olunca davacı ihbar ve kıdem tazminatı alamaz. Aksine görüşle ihbar ve kıdem tazminatı isteklerinin kabulü hatalıdır.

Temyiz olunan kararın yukarıda gösterilen sebepten bozulmasına, oybirliğiyle karar verildi.

Devamı

Yargıtay 10. Hukuk Dairesine Ait Karar (E.2013/10448)

25 Ekim 2014 Tarihli Resmi Gazete

Sayı: 29156

Yargıtay 10. Hukuk Dairesinden:

Esas                  :  2013/10448

Karar               :  2013/14208

YARGITAY İLÂMI

Mahkemesi      :  Kütahya İş Mahkemesi

Tarihi               :  22.05.2012

No                     :  2009/825-2012/306

Davacı              :  Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı adına Av. ……………….. Bozdağ

Davalılar          :  1- ………………..Taşçı adına Av. …………………… Altıner

2- …………. Sig. A.Ş. adına Av. ……………….. Gökçe

21.09.2008 tarihinde meydana gelen trafik kazası sonucu yaralanan sigortalıya yaptığı tedavi yardımı nedeniyle oluşan kurum zararının % 25 i olan 998,88 TL. nin 506 sayılı Kanunun 39. maddesi gereğince davalılardan rücuan tahsili istemini içeren davada yapılan yargılama sonucunda; “Davanın kısmen kabulüne; 336,71 TL.’nin alacağının davalı Mustafa Taşçı yönünden sarf tarihi olan 19.01.2009 tarihinden, davalı sigorta şirketi yönünden ise dava tarihi olan 10.09.2009 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte müştereken vemüteselsilen tahsili ile davacıya verilmesine, karar ve ilam harcı ile davacının yaptığı yargılama masrafları ve Tarife hükümleri uyarınca hesaplanan 400,00 TL. maktu vekalet ücretinin davalılardan müştereken vemüteselsilen tahsili ile davacıya verilmesine,” ilişkin kesin olarak verilen kararın, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından kanun yararına temyiz edilmesi üzerine dosya incelendikten sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı 25.03.2013 tarihli yazısında;

“Davacı vekili tarafından açılan davada,  dava konusu 999,88 TL. alacağın davalılardan tahsiline karar verilmesinin talep edildiği, Mahkemece davanın kısmen kabulüyle 336,71 TL. nin tahsiline karar verildiği ve davacı lehine 400,00 TL. vekalet ücretine hükmedildiği, kararın kesin olduğu anlaşılmıştır.

21.12.2011 tarih ve 28149 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin “Tarifelerin üçüncü kısmına göre ücret” başlıklı 12. maddesinde, “(1) Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümünde gösterilen hukuki yardımların konusu para veya para ile değerlendirilebiliyor ise avukatlık ücreti, (yedinci maddenin ikinci fıkrası, dokuzuncu maddenin birinci fıkrasının son cümlesi ile onuncu maddenin son fıkrası hükümleri saklı kalmak kaydıyla,) Tarifenin üçüncü kısmına göre belirlenir.

(2) Şu kadar ki asıl alacak miktarı 3.333,33 TL.’ye kadar olan davalarda avukatlık ücreti, tarifenin ikinci kısmının, ikinci bölümünde, icra mahkemelerinde takip edilen davalar için öngörülen maktu ücrettir. Ancak bu ücret asıl alacağı geçemez.” denilmektedir.

Bu kapsamda, Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 12/2. maddesi dikkate alınarak davalı lehine 336,71 TL.vekalet ücreti hesaplanması gerekirken 400,00 TL. vekalet ücretine hükmedilmesi doğru görülmemiş olduğundan hükmün HUMK.nun 427/6. maddesi uyarınca kanun yararına bozulması” istenilmiştir.

Karar tarihinde yürürlükte olan ve eldeki davada uygulanması gereken Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin “Tarifelerin üçüncü kısmına göre ücret” başlıklı 12. maddesi,

“(1) Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümünde gösterilen hukuki yardımların konusu para veya para ile değerlendirilebiliyor ise avukatlık ücreti, (yedinci maddenin ikinci fıkrası, dokuzuncu maddenin birinci fıkrasının son cümlesi ile onuncu maddenin son fıkrası hükümleri saklı kalmak kaydıyla,) Tarifenin üçüncü kısmına göre belirlenir.

(2) Şu kadar ki asıl alacak miktarı 3.333,33 TL.’ye kadar olan davalarda avukatlık ücreti, tarifenin ikinci kısmının, ikinci bölümünde, icra mahkemelerinde takip edilen davalar için öngörülen maktu ücrettir. Ancak bu ücret asıl alacağı geçemez.” hükmünü içermektedir.

Bu çerçevede anılan Tarifenin 12/2. maddesi gereğince davacı lehine 336,71 TL. vekalet ücreti yerine 400,00 TL. vekalet ücretine hükmedilmiş olması, usûl ve yasaya aykırı bulunduğundan, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kanun yararına bozma istemi kabul edilerek mahkeme kararının bozulması gerekmiştir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 427. maddesi gereğince sonuca etkili olmamak kaydıyla kanun yararına BOZULMASINA; gereği yapılmak üzere kararın bir örneği ile dosyanın Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine 24.06.2013 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Devamı

Yargıtay 13. Hukuk Dairesine Ait Kararlar (Banka Kredileri İadesi vb.)

01 Temmuz 2014 Tarihli Resmi Gazete

Sayı: 29047

Yargıtay 13. Hukuk Dairesinden:

ESAS NO           : 2014/4663

KARAR NO      : 2014/4855

YARGITAY İLAMI

MAHKEMESİ   : İzmir 3. Tüketici Mahkemesi

TARİHİ             : 19/03/2013

NUMARASI      : 2012/237-2013/183

DAVACI            : T.C. Ziraat Bankası vekili avukat ………… Bayrak

DAVALI            : ……………. Akoğlu

Taraflar arasındaki tüketici sorunları hakem heyeti kararının iptali davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığıtarafından kanun yararına bozulması istenilmekle, incelemenin evrak üzerinde yapılmasına karar verildikten sonra dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.

KARAR

Davacı, Gaziemir Tüketici Sorunları Hakem Heyetinin 27.02.2012 tarih ve 2012/55 karar sayılı kararı ile 1.317,10 TL nin davalı tüketiciye iadesine karar verildiğini, kararın hukuka aykırı olduğunu ileri sürerek kararın iptaline karar verilmesini istemiştir.

Davalı, davanın reddini dilemiştir.

Mahkemece, Tüketici Sorunları Hakem Heyetinin 1.317, 10 TL lik uyuşmazlık için karar verme yetkisinin bulunmadığı gerekçesiyle kararın görev yönünden iptaline karar verilmiş, karar Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca kanun yararına temyiz edilmiştir.

Taraflar arasında konut kredisi sözleşmesi bulunduğu ve kredinin kullanımı sırasında davalıdan 1.317, 10 TL masraf alındığı hususu ihtilaflı değildir. Uyuşmazlık, tüketici sorunları hakem heyetinin bu miktara ilişkin uyuşmazlık hakkında karar verme yetkisinin bulunup bulunmadığı hususundadır.

4077 sayılı Yasanın 22. maddesi gereğince; değeri beş yüz milyon liranın altında bulunan uyuşmazlıklarda Tüketici Sorunları Hakem Heyetine başvuru zorunlu olup, bu uyuşmazlıklarda heyetin vereceği kararların tarafları bağlayacağı, bu kararların ise İcra ve İflas Kanununun ilamların yerine getirilmesi hakkındaki hükümlerine göre yerine getirileceği, Tüketici Sorunları Hakem Heyeti kararlarına karşı yapılan itiraz üzerine tüketici mahkemesinin vereceği kararın kesin olduğu, değeri beş yüz milyon lira ve üstündeki uyuşmazlıklarda ise tüketici sorunları hakem heyetlerinin verecekleri kararların ancak tüketici mahkemelerinde delil olarak ileri sürülebileceği, kararların bağlayıcı veya delil olacağına ilişkin parasal sınırların ise her yılın Ekim ayı sonunda Devlet İstatistik Enstitüsünün Toptan Eşya Fiyatları Endeksinde meydana gelen yıllık ortalama fiyat artışı oranında artacağı belirtilmiştir.

4077 sayılı Yasanın 22. maddesinde belirlenen kesinlik sınırı 01.01.2012 tarihi itibariyle 1.161,67 TL olarak belirlenmiş olup, davaya konu olan bedelin 1.317,10 TL olduğu nazara alındığında, kararın infaz edilmesi mümkün olmayıp, ancak tüketici mahkemelerinde delil olarak ileri sürülebileceği anlaşılmaktadır. Hal böyle olunca davacının eldeki davayıaçmasında hukuki yararı bulunmamaktadır. HMK 114. maddesi gereğince hukuki yarar dava şartı olup, davanın hukuki yarar yokluğu nedeni ile reddi gerekirken, yazılı şekilde davanın kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir. Açıklanan nedenlerle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kanun yararına bozma talebinin kabulü gerekmiştir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kanun yararına temyiz talebinin kabulü ile İzmir 3.Tüketici Mahkemesinin 19.03.2013 tarih ve 2012/237 esas 2013/183 karar sayılı kararının sonuca etkili olmamak üzere kanun yararına BOZULMASINA, 25.2.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.

—— • ——

Yargıtay 13. Hukuk Dairesinden:

ESAS NO           : 2014/10886

KARAR NO       : 2014/11683

YARGITAY İLAMI

MAHKEMESİ   : Ünye 3. Asliye Hukuk Mahkemesi

TARİHİ              : 28/11/2012

NUMARASI      : 2012/54-2012/90

DAVACI            : …….. Kemal Yılmaz vekili avukat ………….. Efil

DAVALI            : ………….. Okuyan

Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından kanun yararına temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği  konuşulup düşünüldü.

KARAR

Davacı, Ünye 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2012/66e esas sayılı dosyasında davalının vekilliğini üstlendiğini, ancak davalının gerekçe göstermeksizin kendisini azlettiğini ileri sürerek 1.200,00 TL vekalet ücretinin davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.

Davalı, davanın reddini dilemiştir.

Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş, karar Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca kanun yararına temyiz edilmiştir.

Davacı, Ünye 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2012/66e esas sayılı dosyasında davalının vekilliğini üstlendiğini, ancak davalının gerekçe göstermeksizin kendisini azlettiğini ileri sürerek 1.200,00 TL vekalet ücretinin tahsili istemiyle eldeki davayı açmış, mahkemece, davanın kabulüne karar verilmesi nedeniyle Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 12/2. maddesi hükmüne göre yargılama sırasında kendisini vekille temsil ettiren davacı yararına 400,00 TL vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken bu konuda olumlu ya da olumsuz bir karar verilmemesi usul ve yasaya aykırıdır. Açıklanan nedenlerle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kanun yararına bozma talebinin kabulü gerekmiştir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kanun yararına temyiz talebinin kabulü ile Ünye 3. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 28/11/2012 tarih ve 2012/54 esas 2012/90 karar sayılı kararının sonuca etkili olmamak üzere kanun yararına BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, 14.4.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.

—— • ——

Yargıtay 13. Hukuk Dairesinden:

ESAS NO            : 2014/10888

KARAR NO       : 2014/11684

YARGITAY İLAMI

MAHKEMESİ   : Gökçeada Asliye Hukuk Mahkemesi (Tüketici Mahkemesi sıfatıyla)

TARİHİ              : 17/05/2013

NUMARASI      : 2013/12-2013/45

DAVACI            : T.C. Ziraat Bankası vekili avukat Ali ……………. Alasya

DAVALI             : ……………… Sağlam

Taraflar arasındaki hakem heyeti kararına itiraz davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından kanun yararına bozulması istenilmekle, incelemenin evrak üzerinde yapılmasına karar verildikten sonra dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.

KARAR

Davacı, davalının konut kredisi kullandığını, davalının müracaatı üzerine Gökçeada Kaymakamlığı Tüketici Sorunları Hakem Heyetinin 10/12/2012 tarih ve 2012/16 sayılı kararı ile; kredinin kullanımı sırasında alınan 682,50 TLücretin tüketiciye iadesine karar verildiğini ileri sürerek tüketici hakem heyeti kararının iptaline karar verilmesini istemiştir.

Davalı, davanın reddini dilemiştir.

Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş, karar Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca kanun yararına temyiz edilmiştir.

Taraflar arasında konut kredisi sözleşmesi bulunduğu ve davacı banka tarafından 682,50 TL masraf alındığıhususu ihtilaflı değildir. Uyuşmazlık, alınan bu dosya masrafının haksız şart niteliğinde olup olmadığı ve davalı tüketiciye iade edilip edilmeyeceği hususundadır.

Davalı, davacı bankadan konut kredisi kullandığını, bu sırada kendisinden 682,50 TL masraf kesildiğini belirterek, bu paranın iadesi için Tüketici Sorunları Hakem Heyetine müracaat etmiş, Gökçeada Kaymakamlığı Tüketici SorunlarıHakem Heyeti’nin 10/12/2012 tarih ve 12 sayılı kararı ile; söz konusu masrafın davalıya iadesine karar verilmiş, davalıbankanın hakem heyeti kararının iptali istemiyle açtığı davada mahkemece; davanın kabulüne, Gökçeada KaymakamlığıTüketici Sorunları Hakem Heyetinin 10/12/2012 tarih ve 12 sayılı kararının iptaline karar verilmiştir.

Standart sözleşmeler, içeriğini kısmen veya tamamen genel işlem koşullarının oluşturduğu, tarafların karşılıklımüzakereleri sonucu değil, aksine, taraflardan biri veya üçüncü kişi tarafından önceden hazırlanmış hükümlerin kullanıldığısözleşme tipi olarak tanımlanmakta olup, 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 4822 sayılı Kanunla değişik 6. maddesi ile, Avrupa Konseyi’nin 05.04.1993 tarihli, 1993/13/AET Yönergesinde ve bu yönergeyi iç hukuklarına aktaran Avrupa Birliği ülkelerinde, standart sözleşmelerde yer alan hükümlerin ve özellikle bu sözleşmelerin içeriğini oluşturan genel işlem koşullarının, haksız şart olduğuna ilişkin bir karine öngörülmüştür.

Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun 6. maddesinin üçüncü fıkrasına göre, “Bir sözleşme şartı önceden hazırlanmışsa ve özellikle standart sözleşmede yer alması nedeniyle tüketici içeriğine etki edememişse, o sözleşme şartının tüketiciyle müzakere edilmediği kabul edilir. Sözleşmenin bütün olarak değerlendirilmesinden, standart sözleşme olduğu sonucuna varılırsa, bu sözleşmedeki bir şartın belirli unsurlarının veya münferit bir hükmünün müzakere edilmiş olması, sözleşmenin kalan kısmına bu maddenin uygulanmasını engellemez” hükmü yer almaktadır.

Yine 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 4822 sayılı Kanunla değişik 6. maddesi ile sözleşmelerdeki “haksız şart” kurumu düzenlenmiş ve satıcı ve sağlayıcının tüketiciyle müzakere etmeden, tek taraflıolarak sözleşmeye koyduğu, tarafların sözleşmeden doğan hak ve yükümlülüklerinde iyi niyet kuralına aykırı düşecek biçimde tüketici aleyhine dengesizliğe neden olan sözleşme koşullarının haksız şart olup, taraflardan birini tüketicinin oluşturduğu her türlü sözleşmede yer alan haksız şartlar tüketici için bağlayıcı olmadığı belirtilerek, satıcı veya sağlayıcının, bir standart şartın münferiden tartışıldığını ileri sürüyorsa, bunu ispat yükünün ise ona ait olduğu belirtilmiştir. 4077 sayılıKanunun değişik 6. ve 31. maddelerine dayanılarak hazırlanan Tüketici Sözleşmelerindeki Haksız Şartlar Hakkında Yönetmeliğin 7. maddesinde ise “satıcı, sağlayıcı veya kredi veren tarafından tüketici ile akdedilen sözleşmede kullanılan haksız şartların batıl olduğu” hükmü getirilmiştir.

Davalı bankanın tacir olup, yaptığı masrafları tüketiciden isteme hakkı bulunduğu anlaşılmakta ise de, somut uyuşmazlığın tüketici hukukundan kaynaklandığı da gözetildiğinde, bankanın ancak davaya konu kredinin verilmesi için zorunlu, makul ve belgeli masrafları tüketiciden isteyebileceğinin kabulü gerekir. Buna göre; mahkemece, davalı bankadan bu yönde delilleri sorulduktan sonra, konusunda uzman bilirkişi ya da heyetinden, yukarıda belirtilen açıklamalar ışığında ve kredinin kullanılması için zorunlu, makul ve belgeli masrafların neler olduğunun tespiti noktasında rapor alınarak hasılolacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken bu yönler gözetilmeksizin eksik inceleme ile yazılı şekilde davanın kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Açıklanan nedenlerle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kanun yararına bozma talebinin kabulü gerekmiştir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kanun yararına temyiz talebinin kabulü ile Gökçeada Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 17/05/2013 tarih ve 2013/12 esas 2013/45 karar sayılı kararının sonuca etkili olmamak üzere kanun yararına BOZULMASINA, 14.4.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.

—— • ——

Yargıtay 13. Hukuk Dairesinden:

ESAS NO           : 2014/10890

KARAR NO       : 2014/11685

YARGITAY İLAMI

MAHKEMESİ   : Kadınhanı Asliye Hukuk Mahkemesi (Tüketici Mahkemesi sıfatıyla)

TARİHİ              : 18/06/2013

NUMARASI      : 2013/63-2013/116

DAVACI            : Ziraat Bankası A.Ş.

DAVALI            : …………. Yılmaz Çakır vekili avukat …………. Koyuncu

Taraflar arasındaki hakem heyeti kararına itiraz davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davalı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.

KARAR

Davacı, davalının konut kredisi kullandığını, davalının müracaatı üzerine Kadınhanı Kaymakamlığı Tüketici Sorunları Hakem Heyetinin 25/03/2013 tarih ve 2013/496 sayılı kararı ile; kredinin kullanımı sırasında alınan 445,07 TLücretin tüketiciye iadesine karar verildiğini ileri sürerek tüketici hakem heyeti kararının iptaline karar verilmesini istemiştir.

Davalı, davanın reddini dilemiştir.

Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş, karar Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca kanun yararına temyiz edilmiştir.

Taraflar arasında konut kredisi sözleşmesi bulunduğu ve davacı banka tarafından 445,07 TL masraf alındığıhususu ihtilaflı değildir. Uyuşmazlık, alınan bu dosya masrafının haksız şart niteliğinde olup olmadığı ve davalı tüketiciye iade edilip edilmeyeceği hususundadır.

Davalı, davacı bankadan konut kredisi kullandığını, bu sırada kendisinden 445,07 TL masraf kesildiğini belirterek, bu paranın iadesi için Tüketici Sorunları Hakem Heyetine müracaat etmiş, Kadınhanı Kaymakamlığı Tüketici SorunlarıHakem Heyeti’nin 25/03/2013 tarih ve 496 sayılı kararı ile; söz konusu masrafın davalıya iadesine karar verilmiş, davalıbankanın hakem heyeti kararının iptali istemiyle açtığı davada mahkemece; davanın kabulüne, Kadınhanı KaymakamlığıTüketici Sorunları Hakem Heyetinin 25/03/2013 tarih ve 157 sayılı kararının iptaline karar verilmiştir.

Standart sözleşmeler, içeriğini kısmen veya tamamen genel işlem koşullarının oluşturduğu, tarafların karşılıklımüzakereleri sonucu değil, aksine, taraflardan biri veya üçüncü kişi tarafından önceden hazırlanmış hükümlerin kullanıldığısözleşme tipi olarak tanımlanmakta olup, 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 4822 Sayılı Kanunla değişik 6. maddesi ile, Avrupa Konseyi’nin 05/04/1993 tarihli, 1993/13/AET Yönergesinde ve bu yönergeyi iç hukuklarına aktaran Avrupa Birliği ülkelerinde, standart sözleşmelerde yer alan hükümlerin ve özellikle bu sözleşmelerin içeriğini oluşturan genel işlem koşullarının, haksız şart olduğuna ilişkin bir karine öngörülmüştür.

Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun 6. maddesinin üçüncü fıkrasına göre, “Bir sözleşme şartı önceden hazırlanmışsa ve özellikle standart sözleşmede yer alması nedeniyle tüketici içeriğine etki edememişse, o sözleşme şartının tüketiciyle müzakere edilmediği kabul edilir. Sözleşmenin bütün olarak değerlendirilmesinden, standart sözleşme olduğu sonucuna varılırsa, bu sözleşmedeki bir şartın belirli unsurlarının veya münferit bir hükmünün müzakere edilmiş olması, sözleşmenin kalan kısmına bu maddenin uygulanmasını engellemez” hükmü yer almaktadır.

Yine 4077 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 4822 Sayılı Kanunla değişik 6. maddesi ile sözleşmelerdeki “haksız şart” kurumu düzenlenmiş ve satıcı ve sağlayıcının tüketiciyle müzakere etmeden, tek taraflıolarak sözleşmeye koyduğu, tarafların sözleşmeden doğan hak ve yükümlülüklerinde iyi niyet kuralına aykırı düşecek biçimde tüketici aleyhine dengesizliğe neden olan sözleşme koşullarının haksız şart olup, taraflardan birini tüketicinin oluşturduğu her türlü sözleşmede yer alan haksız şartlar tüketici için bağlayıcı olmadığı belirtilerek, satıcı veya sağlayıcının, bir standart şartın münferiden tartışıldığını ileri sürüyorsa, bunu ispat yükünün ise ona ait olduğu belirtilmiştir. 4077 SayılıKanunun değişik 6 ve 31 maddelerine dayanılarak hazırlanan Tüketici Sözleşmelerindeki Haksız Şartlar Hakkında Yönetmeliğin 7. maddesinde ise “satıcı, sağlayıcı veya kredi veren tarafından tüketici ile akdedilen sözleşmede kullanılan haksız şartların batıl olduğu” hükmü getirilmiştir.

Davalı bankanın tacir olup, yaptığı masrafları tüketiciden isteme hakkı bulunduğu anlaşılmakta ise de, somut uyuşmazlığın tüketici hukukundan kaynaklandığı da gözetildiğinde, bankanın ancak davaya konu kredinin verilmesi için zorunlu, makul ve belgeli masrafları tüketiciden isteyebileceğinin kabulü gerekir. Buna göre; mahkemece, davalı bankadan bu yönde delilleri sorulduktan sonra, konusunda uzman bilirkişi ya da heyetinden, yukarıda belirtilen açıklamalar ışığında ve kredinin kullanılması için zorunlu, makul ve belgeli masrafların neler olduğunun tespiti noktasında rapor alınarak hasılolacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken bu yönler gözetilmeksizin eksik inceleme ile yazılı şekilde davanın kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Açıklanan nedenlerle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kanun yararına bozma talebinin kabulü gerekmiştir.

SONUÇ: Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle diğer temyiz itirazlarının reddine, ikinci bentte açıklanan nedenlerle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kanun yararına temyiz talebinin kabulü ile Kadınhanı Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 16/06/2013 tarih ve 2013/63 esas 2013/116 karar sayılı kararının sonuca etkili olmamak üzere kanun yararına BOZULMASINA, 14/4/2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.

—— • ——

Yargıtay 13. Hukuk Dairesinden:

ESAS NO             : 2014/10891

KARAR NO        : 2014/11686

YARGITAY İLAMI

MAHKEMESİ    : Hınıs Asliye Hukuk Mahkemesi (Tüketici Mahkemesi sıfatıyla)

TARİHİ               : 10/07/2013

NUMARASI       : 2013/119-2013/137

DAVACI             : Ziraat Bankası vekili avukat Mustafa Karaca

DAVALI              : ………….. Ek vekili avukat ……………. Kurt

Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından kanun yararına bozulması istenilmekle, incelemenin evrak üzerinde yapılmasına karar verildikten sonra dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.

KARAR

Davacı, davalının konut kredisi kullandığını, davalının müracaatı üzerine Hınıs Kaymakamlığı Tüketici SorunlarıHakem Heyetinin 13/05/2013 tarih ve 2013/159 sayılı kararı ile; kredinin kullanımı sırasında alınan 880,00 TL ücretin tüketiciye iadesine karar verildiğini ileri sürerek tüketici hakem heyeti kararının iptaline karar verilmesini istemiştir.

Davalı, davanın reddini dilemiştir.

Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş, karar Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca kanun yararına temyiz edilmiştir.

Taraflar arasında konut kredisi sözleşmesi bulunduğu ve davacı banka tarafından 880,00 TL masraf alındığıhususu ihtilaflı değildir. Uyuşmazlık, alınan bu dosya masrafının haksız şart niteliğinde olup olmadığı ve davalı tüketiciye iade edilip edilmeyeceği hususundadır.

Davalı, davacı bankadan konut kredisi kullandığını, bu sırada kendisinden 880,00 TL masraf kesildiğini belirterek, bu paranın iadesi için Tüketici Sorunları Hakem Heyetine müracaat etmiş, Hınıs Kaymakamlığı Tüketici Sorunları Hakem Heyeti’nin 13/05/2013 tarih ve 159 sayılı kararı ile; söz konusu masrafın davalıya iadesine karar verilmiş, davalı bankanın hakem heyeti kararının iptali istemiyle açtığı davada mahkemece;  davanın kabulüne, Hınıs Kaymakamlığı Tüketici Sorunları Hakem Heyetinin 13/05/2013 tarih ve 159 sayılı kararının iptaline karar verilmiştir.

Davacı tarafından davalı bankadan kullanılan konut kredisi nedeniyle masraf alındığı, davanın tüketici sorunlarıhakem heyetine müracaat ettiği, tüketici sorunları hakem heyetinde görev alan baro temsilcisinin aynı karara yönelik olarak açılan tüketici hakem heyeti kararının iptali davasında davalı vekili olarak görev aldığı hususu uyuşmazlık konusu değildir. Uyuşmazlık tüketici sorunları hakem heyetinde baro temsilcisi olarak görev alan avukatın söz konusu karara ilişkin tüketici mahkemesinde görülen davada taraflardan birisinin vekili olarak görev alıp alamayacağı hususundadır. Avukatın kendisine gelen işin reddi zorunluluğunu düzenleyen 1136 Sayılı Avukatlık Kanununun 38/1-c maddesine göre; “Avukat; Evvelce hâkim, hakem, Cumhuriyet savcısı, bilirkişi veya memur olarak o işte görev yapmış olursa, teklifi reddetmek zorunluluğundadır.” Buna göre; davalı tarafından kendisinden alınan kredi masrafların iadesi için tüketici sorunları hakem heyetine yapılan müracaat üzerine tüketici sorunları hakem heyetinde baro temsilcisi olarak görev alan davalı vekili avukatın, anılan yasa hükmü gereğince bu kararın iptali istemiyle tüketici mahkemesinde açılan davada davalı vekili olarak görev yapması mümkün değildir. Açıklanan nedenlerle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kanun yararına bozma talebinin kabulü gerekmiştir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kanun yararına temyiz talebinin kabulü ile Hınıs Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 10/07/2013 tarih ve 2013/119 esas 2013/137 karar sayılı kararının sonuca etkili olmamak üzere kanun yararına BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, 14/4/2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Devamı
Open chat
Merhaba
Nasıl yardımcı olabilirim?