Yargıtay Kararı e.2001/5241 (Defter ve Belge Muhafaza Sorumluluğunun…)

Yargıtay Onbirinci Ceza Dairesi

Tarih : 04.06.2001

Esas No : 2001/5241

Karar No : 2001/6129

Defter ve belgeleri muhafaza sorumluluğu, mükellefe ve/veya vergi sorumlusuna ait olup, bu sorumluluğun vekaletname ile devrinin mümkün bulunmadığı ve esasen vekaletnamede muhafaza mecburiyetine değinilmediği, defter ve belgelerin yetkililere ibrazı için yapılan tebligatın usulüne uygun bulunduğu hususları gözetilmeden yapılan tebligatın usulsüzlüğünden bahisle sanığın beraatine karar verilmesi yasaya aykıdır.

İSTEMİN ÖZETİ: 213 Sayılı Vergi Usul Kanunu’na muhalefet suçundan (K)’nın yapılan yargılanması sonunda: Beraatine dair (…) Asliye Ceza Mahkemesi’nden verilen hükmün süresi içinde Yargıtay’ca incelenmesi müdahil vekili tarafından istenilmiştir.

KARAR: 213 Sayılı Kanun’un 253 ve 254. maddeleri uyarınca defter ve belgeleri muhafaza sorumluluğunun, mükellefe ve/veya vergi sorumlusuna ait olduğu; vekaletname ile devrinin mümkün bulunmadığı, esasen mükellefiyeti 08/05/1996 tarihinde sona eren sanığın, (A)’ya verdiği vekaletnamenin, işletmenin faal olduğu dönemde, diğer işlerin yanında vergi işlemlerinin yürütülmesini sağlamaya yönelik yetkileri de içerdiği muhafaza mecburiyetine değinilmediği, işin terk edilmiş olması nedeniyle de aynı Kanun’un 139/2. madde ve fıkrasına göre vergi incelemesinin dairede yapılması koşulu gerçekleştiğinden, defter ve belgelerin yetkililere ibraz edilmesi için yapılan tebligatın usulüne uygun bulunduğu gözetilmeden, yapılan tebligatın usulsüzlüğünden bahisle beraatine karar verilmesi,

Kanuna aykırı, müdahil vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş ulduğundan hükmün bu sebepten dolayı CMUK’un 321. maddesi uyarınca bozulmasına, oybirliğiyle karar verildi.


Vergi Usul Kanunu

Mükellef ve vergi sorumlusu

Madde 8. Mükellef, vergi kanunlarına göre kendisine vergi borcu terettübeden gerçek veya tüzel kişidir. Vergi sorumlusu, verginin ödenmesi bakımından, alacaklı vergi dairesine karşı muhatap olan kişidir.

Vergi kanunlariyle kabul edilen haller müstesna olmak üzere, mükellefiyete veya vergi sorumluluğuna müteallik özel mukaveleler vergi dairelerini bağlamaz. Bu kanunun müteakip maddeleinde geçen “mükelef” tabiri vergi sorumlularına da şamildir .

Devamı

Yargıtay İçtihatları Birleştirme Hukuk Genel Kurulu Kararı

24 Aralık 2003 Tarihli Resmi Gazete

Sayı: 25326

Yargıtay İçtihatları Birleştirme Hukuk Genel Kurulu Kararı

Esas No:            : 2001/1

Karar No:           : 2003/1

ÖZET: Taraflar arasında yazılı şekilde yapılmamış olmakla birlikte geçerli sözleşme ilişkisinden doğan uyuşmazlıklarda faturalara (bedelin belli bir sürede ödenmemesi halinde vade farkı ödenir) ibaresinin yazılarak karşı tarafa tebliği ve karşı tarafça TTK.nun 23/2. maddesi uyarınca sekiz gün içinde itiraz edilmemesi halinde bu durum sadece fatura münderecatının kesinleşmesi sonucunu doğurup vade farkının davalı yanca kabul edildiği ve istenebileceği anlamına gelmeyeceğine”

I.Başvurular ve Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulu Kararı

” Sözleşme ilişkisinden doğan bedelin belirli bir sürede ödenmemesi durumunda vade farkının istenebilmesi için taraflar arasında mutlaka yazılıl sözleşme ya da ticari teamülün olması gerekip gerekmediği, bu iki koşulun herhangi birisinin yokluğu halinde düzenlenen faturalarda vade farkı uygulanacağına ilişkin ibareye yer verilip, alıcının da bu faturaya Türk Ticaret Kanunu’nun 23/2. maddesi uyarınca sekiz gün içerisnide itiraz etmemesi halinde vade farkı alacağının doğup doğmayacağı hususnda Yargıtay Onbirinci ve Ondokuzuncu Hukuk Daireleri ile Onüçüncü ve Onbeşinci Hukuk Daireleri arasında görüş aykırılığı bulunduğundan bahisle, bu aykırılığın içtihatların birleştirlmesi yoluyla giderilmesi, Antaalya Asliye 2. Hukuk Hakimliği’ nin 22.06.2000 tarihli başvurusuyla istenilmiştir.

Yargıtay Yasası’ nın 10. maddesi gereğince toplanan Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulunun 17.05.2001 gün ve 53 sayılı kararı ile;

” Sözleşme ilişkisiyle ilgili düzenlenen faturada yer alan vade farkı uygulanacağına ilişkin kayda, süresi içerisinde itiraz edilmemesi durumunda, vade farkı borcunun doğup doğmayacağı” konusunda Yarğıtay kararları arasında görüş aykırılığı bulunduğu, bu aykırılığın içtihatların birleştirilmesi yoluyla giderilmesi istenmiş; Konu ile ilgili Yargıtay Üçüncü Hukuk Dairesi,Onbirinci Hukuk Dairesi, Onüçüncü Hukuk Dairesi, Onbeşinci Hukuk Dairesi, Ondokuzuncu Hukuk Dairesi, Hukuk Genel Kurulu Başkanlıklarından alınan görüşlerin ve gönderexilen kararların değerlendirilmesinde, ” Sözleşme ilişkisinden doğan bedelin belirli bir sürede ödenmemesi durumunda vade farkının istenilebilmesi için taraflar arasında mutlaka yazılı sözleşme ya da ticari teamülün olması gerekip gerekmediği, bu iki koşuldan birisinin bulunmaması durumunda, düzenlenen faturalara vade farkı uyguulanacağına ilişkin ibareye yer verilip alıcının bu faturaya T.T.Yasası’nın23/2. maddesine göre, sekiz gün içerisnide itiraz etmemesi durumunda vade farkı alacağının doğup doğmayacağı” konusunda Yargıtay Onbirinci ve Ondokuzuncu Hukuk Daireleri İle Onüçüncü ve Onbeşinci Hukuk Daireleri kararları arasında görüş aykırılığı bulunduğundan, bu aykırılığın Yargıtay içtihatları Birleştirme Hukuk Genel Kurulunda giderilmesi gerektiğine, görüşme tarihi daha sonra Birinci Başkanlıka belirlenmek üzere raportör üşe görevlendirilmesine” oybirliği ile karar verilmiştir.

Yukarıda yazılı Yargıtay kararı gereği işlemli evrakın raportöre tevdiinden sonra evraka eklenmek üzere Yargıtay Birinci Başkanlığının 01.10.2001 gü, 67434 ve 22.03.2002 gün, 2517 sayılı yazıları ekinde gönderilen Avukat Cengiz Özler ve Avukat E. Dilara Güngör imzalı 04.09.2001 Tarihli ve Avukat Betül Özveri imzalı 19.03.2002 tarihli ve ayrıca Avukat Vahide Güzelcandere, Avukat Murat Albayrak, Avukat ERhan Güclü Düdükcü imzalı 27.1.2003 tarihli dilekçeleri ve eklerinde de ilk talebe ek olarak; ” faturalara konulan (gecikme halinde aylık vade farkı uygulanacağına dair) kaydır geçerli olup olmadığı” hususunda içtihatların birleştirlmesi istenmiştir. Bu başvuru da ilk başvuru nedeniyle içtihatların birleştirilmesi gerektiğine ilişkin Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulunun 17.05.2001 gün ve 53 sayılı kararı kapsamında ele alınmıştır.

II.Görüş Aykırılığının Giderilmesi İstemine Konu Kararlar:

Yargıtay 11. Hukuk Dairesi kararları : 25.04.1986 gün ve 1986/2106-2457; 14.04.1997 gür ve 1997/2370-2823; 07.04.1997 gün ve 1997/2143-2532; 30.12.1997 gün ve 1997/9003-1997*9899; 18.11.1997 gün ve 1997/7465- 8328; 28.05.1998 gün ve 1998/2217-3959;08.06.1998 gün ve 1998/2545-4295 sayılı,

Yargıtay 19. Hukuk dairesi kararları : 07.04.1997 gün ve 1996/9616-3685; 08.07.1997 gün ve 1997/4623-7110; 22.10.1996 gün ve 1996/2687-9344; 05.11.1996 gün ve 1996/1521-9702 ; 31.03.2000 gün ve 1999/8237-2000/2348; 16.06.1997 gün ve 1996/9584-1997/6210; 10.10.1996 gün ve 1995/10941-1996/8943;21.10.1996 gün ve 1996/1889-11306;29.11.1996 gün ve 1996/2717-1996/10707; 07.03.2000 gün ve 2000/5829-8209; 05.12.2000 gün ve 2000/5889-8414; 21.03.20002 gün ve 2001/4471-2002/1963; 12.04.2002 gün ve 2001/5134-2805 sayılı,

Yargıtay 13. Hukuk Dairesi Kararları: 09.03.1999 gün ve 1998/10118 -1999/1668 sayılı,

Yargıtay 15. Hukuk Dairesi kararları; 15.11.1999 gün ve 1999/4192-4070; 11.05.1999 gün ve 1999/1670-1854; 02.06.1997 gün ve 1997/1761-2886; 11.05.1999/1670-1854 sayılı,

lll. Görüş Aykırılığının Giderilmesi İsteminde DAyanılan Kararlarda Belirtilen Görüşlerin Özeti;

Öncelikle belirtmekte yarar vardır ki; incelenen kararlar kapsamlarına göre, vade farkı istenebilmesi için yanlar arasında bu yönde yazılı bir zöleşmenin ya da bu doğrultuda oluşmuş bir teamülün bulunmasının şart olduğu hususunda ilgili daireler arasında tam bir görüş birliği bulunmaktadır.

Daireler arasındaki ayaşmazlık ise; yanlar arasında bu yönde yazılı bir sözleşme ya da oluşmuş bir teamülün bulunmadığı durumda, faturada yer everilen vade farkı uygulanacağına ilişkin kayda Türk Ticaret Kanunu’nun 23/2. maddesindeki sekiz günlük süre içinde itiraz edilmemesi durumunda vade farkı alacağının doğup doğmayacağı, noktasındadır.

Bu konuya ilişkin olarak;

Ondokuzuncu Hukuk Dairesi ; faturadaki vade farkı kaydının fatura metnine dahil olması durumunda, bunun fatura münderecatından sayılarak Türk Ticaret Kanunu’nun 23/2 maddesi hükmündeki kanuni karineden yararlanılacağını, ancak vade farkı kaydının fatura arkasında veya fatura metni dışında faturanın alt kısmında dip not şeklinde bulunması halinde ise bu kaydın fatura münderecatından olmadığının ve karineden yararlanılmamayacağının kabulü gerekeceğini;

Onbirinci Hukuk Dairesi ise; faturanın arkasına kaşe ile basılmış vade farkı uygulanacağına ilişkin kaydın varlığı halinde dahi süresinde itiraz etmeme halinde vade farkı uygulanacağını;

Onüçüncü Hukuk Dairesi; sözleşme ve ihale şartnamesinde vade farkı uygulanacağına dair bin hüküm bulunmaması halinde vade farkı uygulanamayacağını;

Kabul etmektedirler.

Onbeşinci Hukuk Dairesine gelince; taraflar arasında yazılı sözleşme ya da yerleşik uygulama bulunmaması halinde faturada yer alan vade farkı kaydına itiraz edilip edilmemesinin hiçbir şekilde sonuç doğurmayacağı, Türk Ticaret Kanunu’nun23/2. maddesindeki karinenin bu hallerde uygulama alanı bulunmadığı, faturadaki vade farkı kaydının faturanın zorunlu içeriğinden olmadığı, görüşünü benimsemektedir.

Şu durumda; Onbirinci Hukuk Dairesi ile Ondokuzuncu Hukuk Dairesi kararları kısmen uygunluk arz etmekte ise de Onüçüncü ve Onbeşinci Hukuk Dairesi kararları tümüyle anılan daire kararlarına aykırılık teşkil etmektedir.

lV. İçtihatları Birleştirme Yoluyla Görüş Aykırılığının Giderilmesi Gerektiğine İlişkin Karar ve İçtihatları Birleştirmenin Konusu :

Yargıtay İçtihatları Birleştirme Hukuk Genel Kurulu’nun 27/6/2003 tarihli oturumunda, raportör üyenin açıklamaları dinlendikten sonra esasa girişilmezden önce öncelikle İçtihatları Birleştirmenin konusunun ne olduğu tartışılmış, Yargıtay Kanunu’nun 45/7. maddesi uyarınca İçtihatları Birleştirmenin konusus belirlenmiştir.

1-Taraflar arasında mevcut yazılı sözleşmede vade farkı ödeneceği hususu kararlaştırılmış ise,bu kayıt sözleşmenin bir unsuru olarak kabul edildiğinden gönderilen vade farkı faturası sadece bir ihbar vazifesi ifa ettiğinden vade farkı alacağının doğumu yönünden faturaya itiraz edilmemesinin hukuksal bir sonuç doğurmayacağına ve vade farkının istenmesinin mümkün bulunmasına,

2-Yine yanlar arasında yapılan yazılı sözleşmede vade farkının ödeneceği konusunda bir kayıt olmamasına rağmen gönderelin vade farkı faturasına TTK nun 23/2. meddesinde yazılı sekiz gün içinde itiraz edilmemesi yazılı sözleşmenin asli unsurlarından olan semen’in tek taraflı irade beyanı ile değiştirilmesi anlamında bulunduğundan bu şıkta da vade farkının istenmesinin hukuken mümkün bulunmadığına,

3-Taraflar arasında vade farkı ödeneceğine dair sözleşme olmamasına rağmen vade farkının ödeneceğine dair ticari teamülün (mevcut uygulamanın ) olması halinde vade farkı isteğine ilişkin faturanın karşı tarafa tembliği, www.alomaliye.com muhatabın TTK 23/2. maddesi uyarınca sekiz gün içinde bu faturaya itiraz etmemesi halinde vade farkı yürütülmesinin mümkün bulunduğu anlaşıldığından ve esasen Yüksek 11,13,15 ve 19.Hukuk Daireleri kararları arasında görüş aykırılığı bulunmadığı anlaşıldığından 2797 sayılı Yargıtay Kanunu’nun 45/7. maddesi uyarınca yukarıdaki konuların içtihatları Birleştirme konusu dışında bıraklıması,

4-İçtihatları Birleştirme konusunun ”Taraflar arasında yazılıl şekilde yapılmamış olmakla birlikte geçerli sözleşme ilişkisinden doğan uyuşmazlıklarda (faturalara bedelin belli bir sürede ödenmemesi halinde vade farkı ödenir) ibaresinin konularak karşı tarafa tebliği ve karşı tarafça TTK nun 23/2. maddesi uyarınca sekiz gün içinde itiraz edilmemesi halinde vade farkının ödenip ödenmeyeceği konusunda Yüksek 11 ve 19 ncu Hukuk Dairesi kararları ile 15. Hukuk Dairesi kararları arasında görüş aykırılığı oluştuğundan İçtihatları Birleştirmenin bu konu ile sınırlı olarak görüşülmesine ilk oylamada oyçokluğu ile karar verilip işin esasının görüşmesine geçilmiştir.

V.İçtihatları Birleştirmenin Gerekçesi :

I.Konuyla ilgili yasal düzenlemeler :

A) Türk Ticaret Kanunu

Madde 23- Ticari işletmesi icabı bir mal satmış veya imal etmiş veyahut bir iş görmüş yahut bir menfaat temin etmiş olan tacirden,diğer taraf kendisine bir fatura verilmesini ve bedeli ödenmiş ise bunun da faturada gösterilmesini isteyebilir.

Bir faturayı alan kimse aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde münderecatı hakkında bir itirazda bulunmamışsa münderecatını kabul etmiş sayılır.

Şifahen, telefon veya telgrafla yapılan mukavelelerin veya beyanların muhtevasının teyit eden bir yazıyı alan kimse, aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde bir itirazda bulunmamışsa teyit mektubunun yapılan mukaveleye ve beyanlara uygun olduğunu kabul etmiş sayılır.

Madde 66- Her tacir, ticari işletmesinin iktisadi ve mali durumunu, borç ve alacak münasebetlerini ve her iş yılı içinde elde edilen neticeleri tespit etmek maksadıyla, işletmesinin mahiyet ve öneminin gerektirdiği bütün defterleri ve bilhassa, diğer kanunların hükümleri mahfuz kalmak üzere aşağıdaki defterleri Türkçe olarak tutmaya mecburdur:

1- Tacir hükmi şahıs ikse yevmiye defteri, defteri kebir,envanter defteri ve karar defteri;

2- Hususi hukuk hükümlerine göre idare edilmek veya ticari şekilde işletilmek zere devlet, vilayet,belediyeler gibi amme hükmi şahısları tarafından kurulan ve hükmi şahsiyeti bulunmayan ticari işletmiler ile dernekler tarafından kurulanticari işletmelir ve bunlara benzeyen ve hükmi şahsiyeti olmayan diğer ticari teşekküller, karar defteri hariç yukarıdaki bentte yazılıl defterleri;

3- Tacir hakiki şahıs ise karar defteri hariç olmak üzere birinci bentte yazılı defterleri veya işletmesinin mahiyet ve önemine göre sadece işletme defteri

Tacirlerin işletmelriyle ilgili işler dolayısıyla aldıkları mektup, yazı, telgraf, fatura, cetvel,senet gibi vesika ve kağıtlarla ödemelerini gösteren vesikaları ve yazdığı mektup, yazı ve telgrafnamelerin kopyalarını ve mukaveleleri, taahhüt ve kefalet ve sair teminat senetleri ve mahkeme ilamları gibi belgeleri muntazam bir tarzda dosya halinde saklamaları mecburidir.

B) Borçlar Kanunu

Madde 76- Bir borç veya sair her hangi bir tasarruf akdin inikadından itibaren bir müddetin hitamında ifa ve icra edilmek lazım geldiği takdirde, vade aşağıdaki veçhile tayin olunur:

1- Müddet, gün ile tayin edilmiş ise borç, akdin inikat ettiği gün sayılmayarak müddetin son günü muaccel olur.

Müddet, sekiz veya on beş gün ise bu müddet bir veya iki haftayı değil tamam sekiz veya onbeş günü ifade eder.

2- Müddet haftalar ile tayin edilmiş ise borç son haftanın, akdin münakit olduğu güne ismen tevafuk eden gününde muaccel olur.

3- Müddet ay ile veya sene, yarı sene ve senelerin dörtte biri gibi birden ziyade ayları ihtiva eden bir zaman ile tayin edildiği surette borç, akdin münakit olduğu gün ayın kaçıncı günü ise son ayın buna tekabül eden günü muaccel olur Son ayda tekabül eden gün mevcut değil ise borç son ayın son günü ifa olunur.

Yarım ay tabiri, on beş günlük bir müddete muadildir. Müddet bir veya birden ziyade ay ile yarım ay ise on beş gün son olarak hesap edilir.

Bu kaideler, müddet , akdin inikadından başka bir zamandan itibaren cereyan ettiği surette de tatbik olunur.

Muayyen bir zaman içinde ifa edilmek lazım gelen bir borcu borçlu, müddetin hitamından evvel ifa ile mükelleftir.

Madde 96- Alacaklı hakkını kısmen veya tamamen istifa edemediği takdirde borçlu kendisine hiç bir kusurun ispat edilemeyeceğini ispat etmedikçe bundan mütevellit zararı tazmine mecburdur.

Madde 182- Beyi bir akittir ki onunla bayi, satılan malı müşterinin iltizam ettiği semen mukabilinde müşteriye teslim ve mülkiyeti ona nakleylemek borcunu tahammül eder.

Hilafına adet veya mukavele mevcut değil ise bayi ile müşteri borçları aynı zamanda ifa etmekle mükelleftirler.

Hale göre tayini mümkün olan semen, tesmiye edilmiş hükmündedir.

Madde 210- Hilafına mukavele mevcut değil ise mebi müşterinin yedine girince bayi semene müstehak olur.

Adet bu yolda ise yahut müşteri mebiden semene veya diğer türlü hasılat istifa imkanını elde etmiş ise mebiin semeni mücerret vadeye nazaran müşteri tarafından vukua gelen temerrüt, üzerine müterettip hükümlerden başka hatta hiç bir ihtar dahi yapılmasızın faize tabidir.

C) 213 Sayılı Vergi Usul Kanunu

Madde 229- Fatura, satılan emtia veya yapılan iş karşılığında müşterinin borçlandığı meblağı göstermek üzere emtiayı satan veya işi yapan tüççar tarafından müşteriye verilen ticari vesikadır.

Madde 230- (Değişik : 30/12/1980 – 2365/34 md.)

Faturada en az aşağıdaki bilgiler bulunur:

1.Faturanın düzenlenme tarihi seri ve sıra numarası :

2.Faturayı düzenleyenin adı, varsa ticaret unvanı, iş adres, bağlı olduğu vergi dairesi ve hesap numarası ;

3.Müşterinin adı, ticaret unvanı, adresi, varsa vergi dairesi ve hesap numarası ;

4.Malın veya işin nev’i , miktarı, fiyatı ve tutarı;

5.(Değişik : 4/12/1985 – 3239/19 md.) Satılan malların teslim tarihi ve irsaliye numarası , (Malın alıcıya teslim edilmek üzere satıcı tarafından taşındığı veya taşıttırıldığı hallerde satıcının, teslim edilen malın alıcı tarafından taşınması veya taşıttırlıması halinde alıcının taşınan veya taşıttırılan mallar için sevk irsaliyesi düzenlenmesi ve taşıtta bulundurulması şarttır.

Malın, bir mükellefin bizden çok iş yerleri ile şubeleri arasında taşındığı veya satılmak üzere bir komisyoncu veya diğer bir aracıya gönderildiği hallerd de, malın gönderen tarafından sevk irsaliyesine bağlanması gerkelidir. Bu bentte yazılı irsaliyeler hakkında fiyat ve bedel ile ilgili bilgiler hariç olmak üzere, bu madde hükmü ile 231 inci madde hükmü uygulanır. İrsaliyelerde malın nereye ve kime gönderildiği ayrıca belirtilir.

Şu kadar ki nihai tüketicilerin tüketim amacıyla perakende olarak satın aldıkları mallları kendilerinin taşıması veya taşıttırması halinde bu mallara ait fatura veya perakende satış fişinin bulunması şartıyla sevk irsaliyesi aranmaz.

Madde 232- Birinci ve (4369 sayılı Kanunun 81/A-7 nci maddesiyle değiştirilen ibare Yürürlük : 1.1.1999) İkinci sınıf tüccarlar, kazancı basit usulde tespit edilenlerle (*) defter tutmak mecburiyetinde olan çiftçiler:

1- Birinci ve ikinci sınıf tüccarlara;

2- Serbest meslek erbabına;

3- Kazançları (4369 sayılı Kanununn 81/A-7 nci maddesiyle değiştirilen ibare

Yürürlük : 1.1.1999 basit usulde tespit olunan tüccarlara (**)

4- Defter tutmak mecburiyetinde olan çiftçilere;

5- Vergiden muaf esnafa.

Sattıkları emtia veya yaptıkları işler için fatura vermek ve bunlar da fatura istemek ve almak mecburiyetindedirler.

(2686 sayılı Kanun’un 28 inci maddesiyle değişen fıkra) (4444 sayılı Kanun’un 13/C-4 maddesiyle değişen ibare Yürürlük :

14.8.1999  Yukarıdakiler dışında kalanların, birinci ve ikinci sınıf tüccarlar ile kazancı basit usulde tespit edilenlerden ve defter tutmak meçburiyetinde olan çiftçilerden satın aldıkları emtia veya onlara yaptırdıkları iş bedelinin (01/01/2002 tarihinden itibaren) 250.000.000 lirayı geçmesi veya bedeli 250.000.000 liradan az olsa dahi istemeleri halinde emtiayı satanın veya işi yapanın fatura vermesi mecburidir.

(3239 sayılı Kanunun 136 ‘ncı maddesiyle fıkra kaldırılmıştır.)

Madde 233- (Değişik : 23/6/1982-2686/29 md.)

Birinci ve ikinci sınıf tüccarlarla defter tutmak mecburiyetinde olan çiftçilerin fatura vermek mecburiyetinde olmadıkları satışları ve yaptıkları işlerin bedelleri aşağıdaki vesikalardan herhangi biri ile tevsik olunur.

  1. Perakende satış fişleri,
  2. Makineli kasaların kayıt ruloları;
  3. Giriş ve yolcu taşıma biletleri.

Perakende satış fişi, makineli kasaların kayıt ruloları ve biletlerde, işletme veya mükellefin adı, düzenleme tarihi ve alınan paranın miktarı gösterilir.

Perakende satış fişi ile giriş ve yolcu taşıma biletleri seri ve sıra numarası dahilinde teselsül ettirilir. Bu fiş ve biletler kopyalı iki nüsha olarak tanzim edilir ve bir nüshası  müşteriye verilir. Makineli kasa kullanılıp da müşteriye fiş (makineli kasanın önceki fıkrada belirtilen malumatı ihtiva eden fişi) verilmemesi halinde, perakende satış fişi tanzimi ve müşteriye verilmesi mecburidir.

Madde 235- Birinci ve ikinci sınıf tüccarlar ile defter tutmak mecburiyetinde olan çiftçiler götürü usule tabi veya vergiden muaf çiftçilerden satın aldıkları malların bedelini ödedikleri sırada iki nüsha makbuz tanzim etmeye ve bunlardan birini imzalayarak satıcı çiftçiye vermeye ve diğerini ona imzalanarak almaya mecburdurlar. Mal tüccar veya çiftçi adına bir adamı veya mutavassıl tarafından alındığı takdirde makbuz bunlar tarafından tanzim ve imza olunur.

Çiftçiden avans üzerine yapılan mubayaalarda, makbuz, malın teslimi sırasında verilir.

Müstahsil makbuzunun tüccar veya alıcı çiftçi nezdinde kalan nüshası fatura yerine geçer.

Müstahsil makbuzunda en az aşağıda yazılı bilgiler bulunur:

  1. Makbuzun tarihi;
  2. (Değişik. 30/12/1980-2365/38 md.) Malı satın alan tüccar veya çiftçinin soyadı, adı, unvanı ve adresi;
  3. Malı satan çiftçinin soyası, adı ve ikametgah adresi;
  4. Satın alınan malın cinsi, miktarı ve bedeli.

Bu maddede yazılı makbuzlar hiçbir resim ve harca tabi değildir.

  1. Konuyla ilgili kavramlar ve bunların birbiriyle ilişkisinin incelenmesi:

Yukarıda özü açıklanan içtihatları birleştirmenin konusu dikkate alındığında ilkin, “fatura” ve “vade farkı” kavramların üzerinde durulması ve bu konudaki düzenlemelerin değerlendirilmesinde yarar vardır.

a) Fatura:

Hemen ifade etmek gerekir ki: Türk Ticaret Kanunu’nda fatura tanımlanmamıştır. Vergi Usul Kanunun 229. maddesinde yer alan tanımlama ise: 1Fatura satılan emtia veya yapılan iş karşılığında müşterinin borçlandığı meblağı göstermek üzere emtiayı satan veya işi yapan tüccar tarafından müşteriye verilen ticari bir vesikadır” şeklindedir.

Böylece Fatura; “ticari satışlarda satıcı tarafından alıcıya verilen ve satılan malın miktarını, vasıflarını ölçüsünü fiyatını ve sair hususları veya ifa edilmiş hizmetleri gösteren hesap pusulası olup, ticari bir belge niteliğindedir.” şeklinde tanımlanabilir.

Ticaret Kanununda ve Vergi Usul Kanununda fatura ile ilgili başkaca düzenlemeler de bulunmaktadır.

nitekim, Vergi Usul Kanunu’nun 232. maddesinde; fatura düzenlemesinin hangi hallerde ve kimler için mecburi olduğu hususnda düzenleme yapılmıştır.

diğer taraftan, Türk ticaret Kanunu’nun 23. maddesinin birinci fıkrasında; “Ticari işletmesi icabı bir mal satmış veya imal etmiş veyahut bir iş görmüş yahut bir menfaat temin etmiş olan tacirden, diğer taraf kendisine bir fatura verilmesini ve bedeli ödenmiş ise bunun da faturada gösterilmesini isteyebilir.” denilmekte, ikinci fıkrasında da; “Bir faturayı alan kimse, aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde münderecatı hakkında bir itirazda bulunmamışsa münderecatını kabul etmiş sayılır.” hükmü yer almaktadır.

Bu yasal düzenlemelerden çıkan sonuç; fatura düzenlemesi için öncelikle taraflar arasında akdi bir ilişkinin bulunmasının gerekli olduğu olgusudur. Ticari işletmeye ilişkin olarak ve belli faaliyetlerde bulunma halinde tacirler tarafından o faaliyetle ilgili olan karşı taraf adına düzenlenmesi gereken ticari bir belge niteliğindeki fatura, sözleşmenin yapılması ile ilgili değil, taraflar arasında yapılmış bir satım, hizmet istisna ve benzeri sözleşmenin ifa safhası ile ilgili bir belgedir. Öyle ki, taraflar arasında bu tür bir sözleşme ilikisi yoksa düzenlenen belge fatura olmayıp, olsa olsa icap mahiyetinde kabul edilebilecek bir belgedir ve elbette bu belgeye itiraz edilmemesinin TTK.’nun 23/2. maddesi anlamında sonuç doğurması da beklenemez.

Kısacası; TTK.’nun 23. maddesinin 2. fıkrası uyarınca gönderilen faturaya sekiz gün içinde itiraz olunmaması halinde fatura içeriğinin kabul edilmiş sayılması için, faturayı düzenleyen kişinin aynı maddenin ikinci fıkrasına göre ticari işletmesi icabı mal satmış, imal etmiş yada iş görmüş bir tacir olması gerekir. Bunun doğal sonucu olarak ta; esnafın gönderdiği faturaya itiraz olunmaması fatura içeriğini kabul etme sonucunu doğurmaz.

TTK.’nun 23. maddesinin 2. fıkrası hükmü ile, faturanın özellikle tacirler arasında ifaya yönelik bir ispat aracı olduğu, süresinde itiraz edilmemekle münderecatından sayılan hususlar yönünden düzenleyen lehine, adına fatura düzenlenenin aleyhine, bir karine getirilmiştir. Bu karine faturanın ispat gücüne yönelik bir düzenlemeyi ortaya koymaktadır.

Ne var ki, fatura, düzenleyen aleyhine delil olduğu gibi, kendisi faturayı düzenlemediği halde tebliğinden itibaren sekiz gün içinde itiraz etmeyen aleyhine de delil olabilecektir.

Faturanın adına tanzim edilen aleyhine ispat vasıtası olması, yani faturayı alan kişinin fatura kendinden sadır olmamakla birlikte aleyhine delil teşkil etmesi TTk.’nun 23. maddesinin 2. fıkrasında düzenlenen ve yukarıda ayrıntısı açıklanan bu karineden kaynaklanmaktadır. buna göre; fatura düzenleyen tacirin alınan karineden yararlanabilmesi için fatura tanzim edenle, adına fatura tanzim edilen arasında akdi ilişki bulunması, faturanın akdin ifasıyla ilgili olarak düzenlenmesi gerekir. fatura sözleşmesinin kurulması safhasıyla ilgili olmayıp ifasına ilişkin olduğundan öncelikle temel bir borç ilişkisinin bulunması gerekir. TTK.’nun 2 ve 3. fıkrasındaki karine aksi ispat edilebilen adi bir karinedir. İkinci fıkra gereği sekiz gün içinde faturaya itiraz edilmesi durumunda fatura münderecatının doğru olduğunu faturayı düzenleyen tacirin ispat etmesi gerekir.

Hemen burada faturanın münderecatının (zorunlu içeriğinin) ve şekil şartlarının ne olduğunun ve ardından da olağan içerikten (mutad münderecattan) ne anlaşılması gerektiğinin açıklanması yararlı olacaktır.

Sözleşmenin ifa safhasıyla ilgili olarak düzenlenen faturanın şekli ve kapsamının ne olması gerektiği konusunda, Türk Ticaret Kanunu’nda özel bir hüküm bulnmamakta, anılan yasanın 23. maddesinde neyi ifade ettiği açıklanmaksızın fturanın münderecatından söz edilmektedir.

Faturnın zorunlu içeriği ve şekil şartlarına ilişkin ayrıntılı düzenleme Vergi Usul Kanunu’nda yer almaktadır.

Vergi Usul Kanunun 230. maddesi faturada en az bulunması gereken bilgileri;

  1. Faturanın düzenleme tarihi, seri ve sıra numarası;
  2. Faturayı düzenleyenin adı, varsa ticaret unvanı, iş adresi, bağlı olduğu vergi dairesi ve hesap numarası;
  3. Müşterinin adı, ticaret unvanı, adresi, varsa vergi dairesi ve hesap numarası;
  4. Malın veya işin nevi, miktarı, fiyatı ve tutarı;
  5. (3239 sayılı Kanun’un 19 uncu maddesiyle değişen bent) Satılan malların teslim tarihi ve irsaliye numarası, (Malın alıcıya teslim edilme üzere satıcı tarafından taşındığı veya taşıttırdığı hallerde satıcının, teslim edilen malın alıcı tarafından taşınması veya taşıttırılması halinde alıcının, taşınan veya taşıttırılan mallar için sevk irsaliyesi düzenlenmesi ve taşıtta bulundurulması şarttır.)

Malın, bir mükellefin birden çok iş yerleri ile şubeleri aradında taşındığı veya satılmak üzere bir komisyoncu veya diğer bir aracıya gönderildiği hallerde de, malın gönderen tarafından sevk irsaliyesine bağlanması gerekir. Bu bentte yazılı irsaliyeler hakkında fiyat ve bedel ile ilgili bilgiler hariç olmak üzere, bu madde hükmü ile 231 inci madde hükmü irsaliyelerde malın nereye ve kime gönderildiği ayrıca belirtilir.

Şu kadar ki nihai tüketicilerin tüketim amacıyla perakende olarak satın aldıkları malları kendilerinin taşıması veya taşıttırması halinde bu mallara ait fatura veya perakende satış fişinin bulunması şartıyla sevk irsaliyesi aranmaz.)” şeklinde sıralanmıştır.

Vergi Usul Kanunu’nun 230. maddesi yukarıda açıklandığı üzere asgari zorunlu unsurları beş madde halinde belirlemiştir. Madde metninden açıkca anlaşılacağı gibi sayılan bu zorunlu unsurlar aynı zamanda olağan (mutad) içeriğin ne olduğu da ortaya koymaktadır.

Böylece görülmektedir ki, fatura sözleşmenin ifa safhasıyla ilgili olduğu için TTK.’nun 23/2. maddesine göre süresinde itairaz olunmamak suretiyle kabul edildiği varsayılan fatura içeriği ancak sözleşmenin ifa safhasıyla ilgili olarak faturada yer alması olağan sayılan satılan malın cinsi veya yapılan işin adedi, türü, bedeli gibi hususlara ilişkin olabilir. Sözleşmenin kuruluşu aşamasında başta var olmayıp, ifa ile ilgili hususlarda sözleşmeyi değiştiren ve diğer tarafın durumunu ağarlaştıran kayıtların sonradan faturaya konulması durumunda -ki buna muhatabınca itiraz edilmesi dahi- bu kayıtların fturanın zorunlu ve olağan içeriğinden kabul edilmesi, düzenlemenin şekline olduğu kadar amacına da aykırı düşecektir.

Nitekim, kuruldaki tartışmalar sırasında TTK.’nun 23/2. maddesi hükmündeki kariyerin faturanın olağan içeriği (mutad münderecatı) hakkında geçerli olması gerektiği, mutad içeriğin ifa ile ilgili hususlarla sınırlı olduğu kabul edilerek, faturaya sözleşmeyi değiştiren veya diğer tarafın durumunu ağırlaştıran kayılar konulduğu taktirde, olağan (mutad) olmayan bu hususlara faturayı alanın süresince itiraz etmemesi durumunda bu kayıtlarla sorumlu olmayacağı benimsenmiştir.

Buna ek olarak; Faturayı alan kişinin tacir olmaması halinde özellikle tüketiciyi koruma amacıyla ekonomik yönden daha kuvvetli olan tacir (satıcı vs.) karşısında alıcının korunması gerektiği; faturaya konulan vade farkı kaydına alıcının sekiz gün içinde itiraz etmemesi durumunda faturayı düzenleyen tacirin TTK.’nun 23/2. maddesindeki karineden yararlanamayacağı, faturadaki vade farkı kaydına itiraz edilmemesinin sonuç doğurmayacağı da kabul edilmiştir.

Her ne kadar görüşmeler sırasında vade farkının malın bedeline dahil olan bir unsur olduğu görüşüyle fatura kapsamı içinde düşünülmesi gerektiği ve bu kaydı içeren faturaya itiraz edilmemesinin faturayı düzenleyen tacir lehine bir karine yaratacağı ileri sürülmüşse de bu görüşe çoğunluk, aşağıda vade farkı ile ilgili açıklamaların ardından ayrıntısı belirtileceği üzere sözleşmeyi değiştiren ve diğer tarafın durumunu ağırlaştıran nitelikteki vade farkının başta belirlenen bedel kapsamında düşünülmeyeceği vefaturanın zorunlu unsurlarından ve olağan içeriğinden sayılamayacağı gerekçesiyle katılmamıştır.

b) Vade Farkı:

Yasal düzenlemeler kapsamında tanımlanmış ve kabul edilmiş bir kavram değildir. Son yıllarda ülkenin içinde bulunduğu enflasyonist ortam nedeniyle yargı kararları ile ortaya çıkmış olup, para borcunun ifasındaki gecikmeden zarar gören alacaklıyı koruma amacını taşımaktadır. Bu nedenle de gerek tanımı gerek uygulanması konusunda yargısal uygulamada ve dokrinde görüş ayrılıklarına konu olmaktadır. Uygulamada gerek sözleşmelerle gerekse de faturaya “alacağın belli bir zamanda ödenmesi halinde belli bir oranda vade farkı alınacağı” kaydı konulmak suretiyle hayata geçirilmektedir.

İçtihatları birleştirmenin konusu da bunlardan faturaya “alacağın belli bir zamanda  ödenmemesi halinde belirli bir oranda vade farkı alacağı” kaydı konulması ile ilgilidir.

Yinelemek gerekirse; vde farkının tanımı ve hukuki niteliği konusunda da gerek yargı kararları gerekse doktrinde değişik görüşler ortaya konulmuştur.

Kurulca yapılan görüşmelerde vade farkı veresiye veya taksitle satışlarda ilk satış bedeline yani semen’e belirli oranlarda yapılan ilave başka bir anlatımla vade farkı mal ve hizmet satım sözleşmesinde kararlaştırılan veya ticari teamüllere göre vade tarihinden başlayarak fiili ödeme tarihndeki mal ve hizmet bedeline ekleme yapılmak suretiyle semen’in ulaştığı miktarı ifade ettiği kabul edilmiştir.

Burada asıl üzerinde durulması gereken husus yeni fiyat eş söyleyişle yeni bedel kabul edilen vade farkının hukuksal niteliği gereği yukarıda özellikleri açıklanan fatura kapsamında sayılan olağan ve zorunlu unsurlardan olup, olmadığıdır.

Vade farkı başta sözleşme ilişkisi kurulurken kararlaştırılabileceği gibi başta kurulmuş olan sözleşme şartlarına ek olarak, sonradan tarafların müşterek kabulü, yürüyen uygulamalar ya da genel olarak piyasa alışkanlıkları nedeniyle de ortaya çıkabilir.

Bundan çıkan sonuç şu olacaktır. Vade farkının sözleşmede karrlaştırıldığı yada sonradan sürekli uygulama nedeniyle sözleşmenin bir unsuru olarak kabul edildiği durumda faturada yer alan kayda ayrıca ihtiyaç bulunmadığından alacaklının talebini TTK.’nun 23/2. maddesindeki karineye değil doğrudan sözleşmeye dayandırmak hakkına sahiptir.

Sorun yazılı anlaşma olmaması ve sürekli uygulama bulunmaması halinde sözlü yapılan geçerli akitlerde vade farkının sade faturada yer alması ve bu kayda muhatabınca sekiz günlük yasal sürede itiraz edilmemesi durumunda ortaya çıkmaktadır.

Bu noktada her iki kavramın birbiri ile ilişkisini irdelemekte yarar vardır.

c) Kavramların birbiriyle ilişkisi ve değerlendirilmesi:

Yukarıda fatura ile ilgili açıklamada da açıkça ifade edildiği gibi; fatura düzenleyen tacirin TTK.’nun 23. maddesinin 2. fıkrasındaki karineden yararlanabilmesi için fatura tanzim edenle, adına fatura tanzim edilen arasında akdi ilişki bulunması, faturanın akdin ifasıyla ilgili olarak düzenlenmesi gerekmektedir.

Fatura sözleşmenin kurulması safhasıyla ilgili olmayıp ifasına ilişkin olduğundan öncelikle temel bir borç ilişkisinin bulunması gerekir. TTK.’nun 23. maddesinin 2. fıkrasındaki karine aksi ispat edilebilen adi bir karinedir. TTK.’nun 23/2. maddesi gereği sekiz gün içinde faturaya itiraz edilmesi durumunda fatura münderecatının doğru olduğunu faturayı düzenleyen tacirin ispat etmesi gerekir.

Kuruldaki tartışmalar sırasında TTK.’nun 23/2. maddesi hükmündeki karinenin faturanın olağan içeriği (mutad münderecatı) hakkında geçerli olması gerektiği mutad içeriğin ifa ile ilgili hususlarda sınırlı olduğu kabul edilerek faturaya sözleşmeyi değiştiren veya diğer tarafın durumunu ağırlaştıran kayıtlar konulduğu takdirde olağan (mutad) olmaya nbu hususlara faturayı alanın süresinde itiraz etmemesi durumunda anılan kayıtlarla sorumlu olmayacağı benimsenmiştir.

Hemen bu karinede yer alan fatura münderecatından maksat nedir? Sorusu akla gelmektedir. Zira Türk Ticaret Kanunu’nda fatura münderecatının ne olduğu ilgili bölümlerde de açıklandığı üzere açık olarak düzenlenmiş değildir. Böylesine önemli bir karineye esas teşkil eden fatura münderecatından neyin kesildiği konusundaki yasal boşluğu Vergi Usul Kanunu’ndaki hükümler gözetilerek doldurulabileceği açıktır. vergi Usul Kanunu’nun 230. maddesindeki tanımdan yola çıkarak bu sorunun çözümü, devamla da “İçtihatların birleştirilmesi konusunu teşkil eden vade farkı faturanın zorunlu içeriğinden midir?” sorusunun cevabını aramak gerekir.

Kurulca; vade farkının mal ve hizmet bedelinin ödenmesi gereken günde ödenmemesi halinde alacağın gecikmesi nedeniyle ulaştığı miktar yani mal veya hizmetin yeni fiyatı olduğu, sonucuna varılmıştır.

Bunun gerekçesi de şudur: yukarıda da açıklandığı üzere fatura da olmazsa olmaz beş unsur mevcuttur ve vade farkı bu unsurlar arasında saılmamıştır.

Türk ticaret Kanunu’nun 23/2. maddesinin faturanın olağan içeriği (mutad münderencatı) hakkında geçerli olması gerektiği ve bunun ifa ilgili hususlarla sınırlı olduğu uygulamada baskın görüş olarak kabul edilmektedir. Vade farkı ise ifa aşaması ile ilgili değildir. burada ifa zamanında ileri sürülse dahi sözleşmeyi değiştiren ve diğer tarafın durumunu ağırlaştıran kayıtların ifa ile ilgili olmadığı açıktır.

Sonuç olarak, faturanın sözleşmenin ifa safhasıyla ilgili olduğu için TTK.’nun 23/2. maddesine göre süresinde itiraz olunmamak suretiyle kabul edildiği varsayılan fatura içeriği ancak sözleşmenin ifa safhasıyla ilgili olarakfaturada yer alması olağan sayılan satılan malın cinsi, veya yapılan işin adedi, türü bedeli gibi hususlara ilişkin olabilir. Faturadaki gecikme halinde vade farkı alınacağına ilişkin kayda itiraz edilmemesi, faturada yer almakla birlikte taraflar arasındaki sözleşmede düzenlenmemiş bir hususa ilişkin kaydın da kabul edildiği anlamına gelmez. vade farkı kaydının faturanın zorunlu içeriğinde olmayıp, yasal sürede itiraz edilmedi diye kabul edilmesinin ağır bir sonuç doğuracağı; faturadaki vade farkı uygulanır ibaresinin yazılması halinde TTk.nun 23/1. maddesindeki karinenin uygulama alanı bulmayacağı, zira fatura sözleşme olmadığı gibi, faturaya itiraz edilmemesinin de ona sözleşme niteliği vermeyeceği kabul edilmiştir.

VI.Sonuç:

Taraflar arasında yazılı şekilde yapılmamış olmakla birlikte geçerli sözleşme ilişkisinden doğan uyuşmazlıklarda faturalara (bedelin belli bir sürede ödenmesi halinde vade farkı ödenir.) ibaresinin yazılarak karşı tarafa tebliği ve karşı tarafça TTK.’nun 23/2. maddesi uyarınca sekiz  gün içinde itiraz edilmemesi halinde bu durum sadece fatura münderecatının kesinleşmesi sonucunu doğurup vade farkının davalı yanca kabul edildiği ve istenebileceği anlamına gelmeyeceğine 27.06.2003 tarihli ilk toplantıda üçte iki çoğunlukla karar verildi.

Karşıoy

İçtihadı birleştirmenin konusu, sözlü şekilde gerçekleşmiş olan ilişkiye dayanılarak düzenlenen faturaya, TTK’nun 23/2 nci maddesine göre, tebliği müteakip sekiz gün içinde itiraz edilmemesi halinde faturada yer alan vade farkı uygulamasına dair kaydın, Fatura münderecatından sayılıp, sayılmayacağı hususu ile sınırlandırılmıştır.

TTK.’nun 23/1 nci maddesinde tücari işletmesi icabı bir mal satmış veya imal etmiş veyahut bir iş görmüş yahut menfaat temin etmiş olan tacirden diğer taraf kendisine bir fatura verilmesini ve bedeli ödenmiş ise, bunun da faturada gösterilmesiniisteyebileceği düzenlenmiş, faturanın tarihini yapan 213 sayılı V.U.K.’nun 229 ncu maddesinde de “Fatura, satılan emtia veya yapılan iş karşılığında müşterinin borçlandığı meblağı göstermek üzere emtiayı satan veya işi yapan tüccar tarafından müşteriye verilen ticari vesikadır” denilmiş, aynı yasanın 232 nci maddesinde ise, fatura kullanma zorunluluğu düzenlenmiş bulunmaktadır. Bu yasal düzenlemelerden faturanın ancak bir ticari işletmeye ilişkin olarak ve belli faliyetlerde bulunma halinde tacirler tarafından o faliyetle ilgili olan karşı taraf adına tanzimi gereken, ticari bir belge olduğu açıktır.

TTK.’nun 23/2 nci maddesi “Bir faturayı alan kimse faturayı aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde münderecatı hakkında bir itirazda bulunmamışsa, münderecatını kabul etmiş sayılır” hükmü ile faturanın özellikle tacirler arasında bir ispat vasıtası olduğu ve süresinde itiraz edilmemekleedilmemekle münderecatından sayılan hususlar yönünden düzenleyenin lehine, adına fatura düzenlenen kimsenin aleyhine bir karine oluştuğu kabul edilmiş bulunmaktadır.

  1. Hukuk Dairesi ile 11 ve 19 ncu Hukuk Daireleri arasındaki içtihat aykırılığı, vade farkının fatura münderecatindan sayılıp, sayılmayacağı noktasında olup, 15. Hukuk Dairesi bu hususu fatura münderecatından saymazken, 11 ve 19 ncu Hukuk Dairesi vade farkını hukuki niteliği itibariyle fatura münderecatından saymakla ve TTK.’nun 23/2 maddesi kapsamında kaldığını kabul etmektedir. Bu durumda halli gereken ilk husus, faturanın unsurlarının nelerden ibaret olduğu ve münderecatından neyin anlaşılması gerektiğinin açıklığa kavuşturulmasıdır.

T.Ticaret Kanunu faturada bulunması gereken zorunlu unsurları gösterilmemiş ise de, V.U.K.’nun 230 ncu maddesinde asgari zorunlu unsurlar beş bent halinde sıralanmış olup, bunların arasında vade farkından bahsedilmemiştir. Ancak, 4 ncü bentte malın fiyatı da yer almış, böylece fiyatın faturada zorunlu bir unsur olduğu yasal düzenleme ile ifade edilmiştir. Öte yandan, TTK.nun 23/1 nci maddesinde bedel ödenmiş ise, bununda fatura da gösterileceğinden bahsedilmek suretiyle TTK. yönünden de fiyatın faturada yer alması gerektiği vurgulanmıştır. Esasen, bu yönde ne uygulamada ve ne de doktrinde farklı bir yaklaşım da yoktur. O halde, fiyatın faturada yer alması gereken asli ve zorunlu bir unsur olduğu şüphesiz bulunmamaktadır. Bu aşamada fiyat kavramının hukuki tavsifi üzerinde durmak gerekir. İttifakla kabul edildiği gibi fiyat, bir değer ile para birimi arasında ilişkidir. Bir başka ifadeyle, alım satım, veya görülen başka bir iş veya imalat ve yahut da bir menfaat temini bakımından bir şeyin para olarak değerini ifade eder. Fiyatla çok yakın ilişkisi olan, hatta iç içe bulunan vade farkının hukuki niteliği ise, uygulama ve doktrinde farklı görüşlerin oluşmasına nedne olmuş, bu kavramın ana para faizi mi, temerrüt faizi mi, cezai şart mı, gecikme zammı mı yoksa malın bedeline eklenen bir öğe, unsur mu olduğu tartışma konusu yapılmıştır.

Ancak, vade farkını özellikle tacirler arasındaki ilişkilerde, süresinde ödenmeyen mal ve hizmet bedeli dolayısıyla, alıcının faiz dışında ödemek zorunda kaldığı ve sözlü akdin inikadı sırasında taraflarca kararlaştırılmış ek bir miktar olduğunun kabulü gerekir. Kaldı ki, içtihadı birleştirmenin kapsamı dışında kaldığı büyük kurulca kararlaştırılan, taraflar arasında bu konuda sözleşme bulunan veyahut bu konuda teamül olduğu belirlenen hallerde vade farkının bedele (fiyata) dahil olduğu hususları çekişmesizdir.

Bu içtihadı birleştirmenin konusunu teşkil eden taraflar arasındaki akdin sözlü olarak gerçekleştirilmiş olması, halinde ise, aktin esaslı unsuru olan semeni (fiyatı) tarafların nasıl kararlaştırmış olduğunu ancak kendileri bilebilirler. Ücrete hak kazanan tacir faturayı düzenlerken, semenin belirlenen bir süreden sonra ödenmesi halinde günlük veya bir başka surette ki gecikleme ödeme halinde, semenin %1, %5’i gibi bir oranla ek bir ödeme yapılacağını faturaya kaydetmiş ve faturayı tebellüğ eden de sekiz gün içinde bu kayda karşı çıkmamış ise, tarafların sözleşmeyi yaparken daha başlangıçta semeni bu şekilde kararlaştırdıklarının, bir başka ifadeyle vade farkı uygulanmasını gerektiren halin oluşması durumunda, fiyatı ilerdeki ödeme durumuna göre tarafların değişir şekilde kararlaştırmış olduklarının kabulü ile vade farkının fiyatın eki, bir unsuru ve hatta fiyattan sayılması gerektiğinde duraksama göstermemek gerekir. Bu durumda da zorunlu bir unsur olarak faturada yer alması gereken ve fatura münderecatından olan fiyatla bütünleşen ve fiyattan sayılan vade farkının da faturaya kaydedilmesi mümkün ve fatura münderecatı kapsamında kalan bir kayıt olduğu benimsenip, TTK.’nun 23/2 nci maddesinin vade farkına yönelik olarak da faturayı düzenleyen tacir lehine bir karine yaratacağı kabul edilmesidir. Böyle bir durumda oluşan bu karinenin aksinin ispat külfeti böyle bir faturayı alıp da süresinde itiraz etmeyen diğer tarafa ait olmalıdır.

Yukarıda ayrıntaları ile belirlenen yasal ve bilimsel esaslara aykırı, Yargıtay’ın ticari ilişkilerden kaynaklanan uyuşmazlıkları çözmekle görevli 11 ve 19 ncu Hukuk Daireleri’nin kökleşmiş ve uygulama ile doktrinde benimsenmiş içtihatlarına ters düşen, yasal dayanaktan yoksun sayın çoğunluk görüşüne iştirak etmiyor ve karşı oy kullanmış bulunuyoruz.

Işıl Ulaş

  1. H.D Başkanı

Yurdaer Özdilek

  1. H.D. Üyesi

Yılmaz Derme

  1. H.D. Üyesi

Ahmet Özgan

  1. H.D. Üyesi

Mehmet Kılıç

  1. H.D. Üyesi

Cumali Demirkaya

  1. H.D. Üyesi

Karşıoy

Vade Farkının Yasal Dayanağı

Vade farkı özellikle yksek enflasyonun yaşandığı ekonomik konjektürde, satıcının (alacaklının) enflasyonun yıkıcı etkilerinden korunması amacıyla uygulanmaya girmiş hukuki bir enstrüman olarak karşımıza çıkmıştır.

Vade farkının yasal dayanağını BK.’nun 182/2. ve 210/1. maddelerinde bulabiliriz. BK.’nun 182/2. maddesine göre “aksine …. sözleşme yoksa satıcı ile alıcı, borçları aynı zamanda ifa etmekle mükelleftir.” BK.’nun 210/1. maddesine göre “aksine bir sözleşme mevcut değilse satılan şey alıcının yedine girince semene müstehak olur. Her iki hükümde de akdin kuruluşundan sonra tarafların borçlarını aynı zamanda ifa etmek zorunda oldukları ancak, aksine sözleşme yapılabileceği belirtilmiştir. Satış bedelinin belli bir süre sonra ödeneceği ve ödenmeyen alacak için için vade farkı uygulanacağı kararlaştırılmışsa, vade farkı, satış bedeli ile ödeme yapılacak tarh arasındaki bedel farkını ifade etmektedir.

Vade Farkının Koşulları:

Vade farkı istenebilmesi için taraflar arasında bu konuda bir sözleşme bulunması veya taraflar arasında vade farkına ilişkin uygulamanın benimsenmiş olması gerekir.

Vade farkı istenebilmesi için gerekli bu iki koşul yönünden Yargıtay Hukuk Daireleri aradında görüş ayrılığı bulunmamaktadır.

Ancak, uygulamada vade farkı talep etme yollarından biri de bu hususu, düzenlenen faturaya kaydetmek ve faturaya itiraz edilmemesi halinde TTK.’nun 23/2’deki karineden yararlanmak suretiyle bu kayda dayanarak vade farkı istemektir.

Düzenlenen faturada süresinde ödeme yapılmaması halinde vade farkı alınacağına dair bir kaydın bulunması ve bu kayda davalının TTK.’nun 23/2. maddesinde öngörülen sürede itiraz etmemesi durumunda vade farkı istenebilecek midir?

TTK.’nun 23/2. maddesinde, bir faturayı alan kimsenin aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde münderecatı hakkında bir itirazda bulunmaması halinde münderecatını kabul etmiş sayılacağı öngörülmüştür. Ancak, vade farkı kaydının bu karineden yararlanabilmesi için fatura münderecatından sayılması gerekir.

Yargıtay Hukuk Daireleri arasında vade farkı alacağına ilişkin kaydın fatura münderecatından sayılıp sayılmayacağı hususunda görüş ayrılığı mevcut oldugundan bu görüş iyrılığı İçtihatların Birleştirilmesinin konusunu oluşturmaktadır.

Bu nedenle öncelikle fatura kavramı ve faturada yer alması gereken kayıtlar üzerinde durmak gerekir.

Fatura Kavramı ve Faturada Bulunması Gereken Kayıtlar:

Fatura, satılan emtia veya yapılan iş karşılığında müşterinin borçlandığı meblağı göstermek üzere, emtiayı satan veya işi yapan tacir tarafından müşteriye verilen ticari bir vesikadır.

Faturada yer alması gereken kayıtlar VUK.’nun 230. maddesinde sayılmıştır.

1- Faturanın düzenlenme tarihi, seri ve sıra numarası,

2- Faturayı düzenleyenin adı, varsa ticaret unvanı, iş adresi, bağlı olduğu vergi dairesi ve hesap numarası,

3- Müşterinin adı, ticaret unvanı, adresi, varsa vergi dairesi ve hesap numarası,

4- Malın veya işin, nevi, miktarı, fiyatı ve tutarı,

5- Satılan malların teslim tarihi ve irsaliye numarası,

Vade farkı, faturada yer alması gereken zorunlu kayıtlar arasında değildir. Prof. Dr. Oğuz Kürşat Ünal “vade farkının fatura münderecatından olduğunu, zira fatura münderecatının sadece zorunlu unsurları değil yazılması mutad (olağan) olan kayıtları da kapsayabileceğini, vade farkının faturaya yazılmasının olağan sayılması gerektiğini” kabul etmiştir. (Fatura ve İspat Kuvveti s.51-52)

Prof Dr. Karayalçın “vade farkı konusunda sözleşmede hüküm bulunmaması halinde vade farkını içeren faturaya itiraz edilmemesi durumunda vade farkının sözleşmesinin bir unsuru haline geldiğini” kabul etmektedir. (Sempozyum s.108).

Değerlendirme ve Sonuç:

Sonuç olarak: Vade farkı faiz niteliğinde olmayıp, bununla bir malın bedelinin ödeneceği tarihteki değeri belirlenmek istenmektedir. Yani malın bedelinin ödeneceği tarihteki değerini ifade etmektedir.

VUK.’nun 230. maddesinde “malın fiyatı ve tutarı” faturada yer alması gereken zorunlu unsurlar arasında sayıldığından, vade farkı malın bedelinin ödeneceği tarihteki değerini belirleyen bir unsur olduğundan fatura münderecatından sayılır. Bu nedenle vade farkı yer alan faturalara itiraz edilmemesi halinde vade farkı talep hakkı doğar.

Faturada yer alan vade farkı uygulanacağına ilişkin kayıt sözleşme şartlarını değiştirmeye yönelik bir icap olarak da kabul edilebilir. Nitekim, Prof.Dr.Y. Karayalçın, Prof.Dr.E. Hırş, Doç.Dr. A. Battal tarafından da savunulan bu görüşe göre, faturayı alan, TTK.’nun 23/3. maddesindeki sekiz günlük sürede itiraz etmemesi halinde fatura düzenleyenin icabını zımmen kabul etmiş sayılır.

Açıklanan nedenlerle, taraflar arasında yazılı bir sözleşme bulunmaması ve faturada yer alan vade farkı alınacağına ilişkin kayda TTK.’nun 23 maddesinde öngörülen sekiz günlük sürede itiraz edilemesi halinde, vade farkı istenebileceği görüşünde olduğumuzdan sayın çoğunluğun aksi yönde oluşan kararına katılamıyoruz.

Coşkun KOÇAK

19.H.D.Başkanı

Şükrü SARAÇ

19.H.D.Üyesi

Devamı

Yargıtay Kararı e.2003/11144 Devre Tatil Sözleşmesinin Feshi

T.C. Yargıtay 13. Hukuk Dairesi

Esas No: 2003/11144

Karar No: 2004/376

Karar Tarihi: 20.01.2004

DEVRE TATİL SÖZLEŞMESİNİN FESHİ (Sözleşmede Satıcı Alıcıya Hizmet Satmayı Üstlendiği İçin Taraflar Arasında Meydana Gelecek Uyuşmazlıklarda Tüketici Mahkemelerinin Görevli Olması)

CAYMA BELGESİ (Devre Tatil Sözleşmesinden Kaynaklanan Uyuşmazlıklarda Tüketici Mahkemelerinin Görevli Olması)

GÖREVLİ MAHKEME (Devre Tatil Sözleşmesinden Kaynaklanan Uyuşmazlıklarda Tüketici Mahkemelerinin Görevli Olması)

ÖZET : 4077 sayılı yasanın 23. maddesi bu kanunun uygulanması ile ilgili her türlü ihtilafa tüketici mahkemelerinde bakılacağını öngörmüştür. Taraflar arasındaki uyuşmazlık devre tatil sözleşmesinden doğmuştur. Satıcı, alıcıya hizmet satmayı üstlendiği için taraflar arasında meydana gelecek uyuşmazlıkların çözüm yeri Tüketici Mahkemeleri’dir.

DAVA : Taraflar arasındaki sözleşmenin feshi davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü:

KARAR : Davacı, 19.1.1999 tarihinde davalı şirketin tesislerinde katıldığı toplantıda psikolojik baskı sonucu 10278 nolu üyelik sözleşmesi imzaladığını, tanıtımda 22 km uzunluğunda kayak pisti ve açık havuz yapılacağının taahhüt edildiğini, ayrıca RCI denilen tatil değişim programına da üye olduğunun bildirildiğini 1999 yılı Ekim ayında RCI programında Antalya S. apart evlerde 1 hafta tatil yaptığını, ancak davalının tesisleri ile ilgili bir gelişme olmadığı gibi kendisine cayma belgesi de verilmediğini, davalının edimini yerine getirmediğini, cayma belgesi verilmediği için 7 günlük cayma süresinin başlamadığını ileri sürerek, sözleşmenin feshi ile ödemiş olduğu 3740 dolar bedel ile 150 dolar yıllık bakım ücretleri toplamı 3890 doların tahsilini istemiştir.

Davalı, tüketici mahkemesinin görevli olduğunu, sözleşme tarihinden itibaren 3 yıl geçtiğini, 1999 ve 2000 yılı tatil haklarını kullandıktan sonra davacının sözleşmeden dönemeyeceğini savunarak davanın reddini dilemiştir.

Mahkemece, 4077 sayılı kanunun 8. maddesi gereğince kapıdan satış sayılan sözleşmenin tecrübe ve muayene koşullu olduğu, cayma belgesi verilmediği için sözleşmeden her zaman dönülebileceğini, ancak davacının tüm borçlarını ödedikten ve tesiste tatil hakkını kullandıktan sonra cayma hakkını kullanmasının mümkün olmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.

1-Taraflar arasında düzenlenen 19.1.1999 tarihli Ilgaz M.R. Üyelik Sözleşmesi 4822 sayılı kanunla değişik 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 6/B maddesinde tanımı yapılan devre tatil sözleşmesi olup, somut olayda davalı ( satıcının ), davacı alıcıya hizmet satmayı üstlendiği ve taraflar arasındaki ilişkinin 4077 sayılı yasa kapsamında kaldığı anlaşılmaktadır.

4077 sayılı yasanın 23. maddesi bu kanunun uygulanması ile ilgili her türlü ihtilafa tüketici mahkemelerinde bakılacağını öngörmüştür. Taraflar arasındaki uyuşmazlık Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun kapsamında kaldığına göre davaya bakmaya Tüketici Mahkemesi görevlidir. Görevle ilgili düzenlemeler kamu düzenine ilişkin olup taraflar ileri sürmese dahi yargılamanın her aşamasında resen gözetilir. Görevle ilgili hususlarda kazanılmış hak sözkonusu olmaz. Bu durumda mahkemece görevsizlik kararı verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırıdır.

2-Bozma nedenine göre davacının sair temyiz itirazlarının incelenmesine gerek görülmemiştir.

SONUÇ : Davacı tarafça temyiz olunan kararın ( 1 ) nolu bentte gösterilen nedenle BOZULMASINA, ( 2 ) nolu bentte gösterilen nedenle diğer temyiz itirazlarının incelenmesine gerek olmadığına, 20.1.2004 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Devamı

Yargıyat İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurul Kararı (2003/1)

Devamı

Yargıtay Kararı e.2004/8617 Ayıplı Malın İadesi

T.C. Yargıtay 13. Hukuk Dairesi

Esas No: 2004/8617

Karar No: 2004/10239

Karar Tarihi: 29.06.2004

TÜKETİCİNİN KORUNMASI (Ayıplı Malın Yenisi İle Değişimi Olmadığı Takdirde Bedelinin Talep Edilmesi – Bilirkişi Raporuna Göre Onarılıp Orjinali İle Aynı Nitelikte Çalıştığı Tesbit Edilen Televizyonu Teslim Alma Zorunluluğu Bulunmadığı )

AYIPLI MALIN İADESİ ( Seçimlik Hak/Yenisi İle Değişimi Olmadığı Takdirde Bedelinin Talep Edilmesi/Onarılıp Orjinali İle Aynı Nitelikte Çalıştığı Tesbit Edilen Televizyonu Teslim Alma Zorunluluğu Bulunmadığı – Tüketici Hakları )

TÜKETİCİ HAKLARI ( Ayıplı Malın İadesi/Seçimlik Hak – Yenisi İle Değişimi Olmadığı Takdirde Bedelinin Talep Edilmesi/Onarılıp Orjinali İle Aynı Nitelikte Çalıştığı Tesbit Edilen Televizyonu Teslim Alma Zorunluluğu Bulunmadığı )

BOZUCU NİTELİKTE İNŞAİ HAK ( Bedel İadesini de İçeren Sözleşmeden Dönme Malın Ayıpsız Misliyle Değiştirilmesi Hakları – Kullanılmakla Son Bulduğundan Bundan Rücu Edilemeyeceği )

TÜKETİCİNİN KORUNMASI ( Ayıplı Malın Yenisi İle Değişimi Olmadığı Takdirde Bedelinin Talep Edilmesi – Bilirkişi Raporuna Göre Onarılıp Orjinali İle Aynı Nitelikte Çalıştığı Tesbit Edilen Televizyonu Teslim Alma Zorunluluğu Bulunmadığı )

AYIPLI MALIN İADESİ ( Seçimlik Hak/Yenisi İle Değişimi Olmadığı Takdirde Bedelinin Talep Edilmesi/Onarılıp Orjinali İle Aynı Nitelikte Çalıştığı Tesbit Edilen Televizyonu Teslim Alma Zorunluluğu Bulunmadığı – Tüketici Hakları )

TÜKETİCİ HAKLARI ( Ayıplı Malın İadesi/Seçimlik Hak – Yenisi İle Değişimi Olmadığı Takdirde Bedelinin Talep Edilmesi/Onarılıp Orjinali İle Aynı Nitelikte Çalıştığı Tesbit Edilen Televizyonu Teslim Alma Zorunluluğu Bulunmadığı )

BOZUCU NİTELİKTE İNŞAİ HAK ( Bedel İadesini de İçeren Sözleşmeden Dönme Malın Ayıpsız Misliyle Değiştirilmesi Hakları – Kullanılmakla Son Bulduğundan Bundan Rücu Edilemeyeceği )

ÖZET : Yasanın davacı tüketiciye tanıdığı seçimlik haklar inşai nitelikte olup ikinci fıkrada izah edilen bedel iadesini de içeren sözleşmeden dönme, malın ayıpsız misliyle değiştirilmesi hakları bozucu nitelikli inşai haklardan olup kullanılmakla son bulduğundan bundan rücu edilemez.

DAVA : Taraflar arasındaki tüketici davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşuldu düşünüldü:

KARAR : Davacı, davalıdan 4.4.2000 tarihinde satın aldığı televizyonunun 16.3.2001 tarihinde arızalanması sonucu tüketici hakem heyetine başvurduğunu, üretim hatasının tesbit edildiğini ileri sürerek öncelikle ayıpsız yenisi ile değişimini, olmadığı takdirde bedelini talep etmiştir.

Davalı, dava sırasında kendilerine teslim edilen televizyondaki üretim hatasının giderdiklerini ve teslime hazır olduklarını savunmuşlardır.

Mahkemece, dava açıldıktan sonra davalı tarafından tamir edilen ve bilirkişi raporuna göre orjinali ile aynı nitelikte çalıştığı tesbit edilen televizyonu teslim almayacağını bildirmesi üzerine davacının davasının reddine karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.

Davacı, davalılardan satın aldığı televizyonda meydana gelen arıza nedeniyle, ayıpsız yenisi ile değişimini, olmadığı takdirde rayiç bedelinin tahsilini talep ettiği halde mahkemece arızanın davalı tarafından giderildiği ve orijinali ile aynı kalitede çalışabileceğine ilişkin bilirkişi raporu esas alınarak, teslimi kabul etmeyen davacının davasının reddine karar verilmiştir. Dosya da aldırılan bilirkişi raporu ve davalının kabulü ile dava konusu televizyonda imalat hatası olduğu hususu tartışmasızdır. 4077 sayılı Kanunun 4. maddesi ilk fıkrasında ayıplı malın tanımı yapılmış, ikinci fıkrasında tüketicinin ayıplı mal konusundaki tercih haklarını düzenlemiş, üçüncü fıkrasında tüketicinin seçimlik haklarından dolayı kimlerin sorumlu tutulacağı belirtilmiştir. Öğretide ve uygulamada yasanın davacı tüketiciye tanıdığı seçimlik haklar inşai nitelikte olup ikinci fıkrada izah edilen bedel iadesini de içeren sözleşmeden dönme, malın ayıpsız misliyle değiştirilmesi hakları bozucu nitelikli inşai haklardan olup kullanılmakla son bulduğundan bundan rücu edilemez. Davacı haklarını, ayıpsız yenisi ile değişim, olmadığı takdirde bedelin iadesi şeklinde kullandığından ve dava konusu televizyonun onarım bedeline ilişkin fatura dikkate alındığında, arızanın da önemli olduğu anlaşılmakla, davacının talepleri dikkate alınarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir.

SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenle kararın davacı yararına BOZULMASINA, 29.6.2004 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Devamı

Yargıtay Kararı e.2004/8635 Ayıplı Otomobil Nedeniyle Alacak Davası

T.C. Yargıtay 13. Hukuk Dairesi

Esas No: 2004/8635

Karar No: 2004/19327

Karar Tarihi: 31.12.2004

AYIPLI OTOMOBİL NEDENİYLE ALACAK DAVASI (Bu Tarihten İtibaren Davalının Temerrüde Düştüğü Davacının Faize Hak Kazandığı – 4 Sene Sonra Açılan Faiz Alacağı Davasının Red Edilemeyeceği/Faiz Alacağının Esas Alacağın Tabi Olduğu Zamanaşımına Tabi Olduğu)

TÜKETİCİNİN KORUNMASI ( Ayıplı Otomobil Nedeniyle Alacak Davasından 4 Sene Sonra Açılan Faiz Alacağı Davasının Red Edilemeyeceği – Faiz Alacağının Esas Alacağın Tabi Olduğu Zamanaşımına Tabi Olduğu )

FAİZ ALACAĞI ( Esas Alacağın Tabi Olduğu Zamanaşımına Tabi Olduğu – Ayıplı Otomobil Nedeniyle Alacak Davasından 4 Sene Sonra Açılan Faiz Alacağı Davası/Davalının Temerrüde Düştüğü Davacının Faize Hak Kazandığı )

ZAMANAŞIMI ( Faiz Alacağının Esas Alacağın Tabi Olduğu Zamanaşımına Tabi Olduğu – Ayıplı Otomobil Nedeniyle Alacak Davasından 4 Sene Sonra Açılan Faiz Alacağı Davası/Davalının Temerrüde Düştüğü Davacının Faize Hak Kazandığı )

AYIPLI MAL ( Ayıplı Otomobil Nedeniyle Alacak Davasından 4 Sene Sonra Açılan Faiz Alacağı Davası – Bu Tarihten İtibaren Davalının Temerrüde Düştüğü Davacının Faize Hak Kazandığı/Faiz Alacağının Esas Alacağın Tabi Olduğu Zamanaşımına Tabi Olduğu )

AYIBA KARŞI SORUMLU TUTULANLAR ( Ayıba Karşı Uzun Bir Süre İle Sorumluluk Üstlenmemişlerse Ayıp Daha Sonra Ortaya Çıkmış Olsa Bile Malın Tüketiciye Teslim Tarihinden İtibaren İki Yıllık Zamanaşımına Tabi Oldukları )

TÜKETİCİYE TESLİM EDİLEN MAL ( Sorumluluk Daha Sonra Ortaya Çıkmış Olsa Bile İki Yıllık Zamanaşımına Tabi Olunduğu – Faiz Alacağının Esas Alacağın Tabi Olduğu Zamanaşımına Tabi Olduğu )

ÖZET : 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun 4/4 maddesi ayıba karşı sorumlu tutulanlar, ayıba karşı uzun bir süre ile sorumluluk üstlenmemişlerse ayıplı maldan sorumluluk, ayıp daha sonra ortaya çıkmış olsa bile malın tüketiciye teslim tarihinden itibaren iki yıllık zamanaşımına tabidir düzenlemesini getirmiştir.

Öte yandan, BK. 131. maddesi gereği faiz alacağı esas alacağın tabi olduğu zamanaşımına tabi olur. BK.nun 133/2 maddesince alacaklının dava açmasıyla zamanaşımı kesilir. Ancak zamanaşımının kesilmesi sadece dava konusu alacak için söz konusudur. Bu durumda davacının talebine konu faiz alacağının iki yıllık zamanaşımına tabi olduğu ve faiz alacağının zaman geçtikçe doğan bir alacak olduğunun kabulü gerekir.

Somut olayda, davacıya araç 01.09.1997 tarihinde teslim edilmiş, faize ilişkin dava ise 21.11.2003 de açılmıştır. 4077 sayılı yasanın 4. maddesinde kabul edilen 2 yıllık zaman aşımı süresi geçmiştir. Ne var ki davacı 27.08.1999 da alacağa ilişkin davayı açmakla zaman aşımını kesmiştir. Bu tarihten itibaren davalı temerrüde düşmüş ve davacı bu tarihten itibaren faize hak kazanmıştır. Davacı faiz alacağına ilişkin bu davayı 21.11.2003 de açmak ile iki yıllık zamanaşımı süresini kestiğinden dava tarihinden geriye doğru iki yıllık süre için faiz alacağını talep edebileceği kabul edilmelidir.

DAVA : Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davalı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü:

KARAR : Davacı, davalı şirketten 01.09.1997 tarihinde 4.700.000.000 TL bedelle satın aldığı otomobilin ayıplı çıkması üzerine 27.08.1999 tarihinde açtığı davada 29.11.2001 tarihli kararla araçtaki ayıp nedeniyle 897.272.727 TL nin davalıdan tahsiline karar verildiğini, ancak talebi olmadığı için faize hükmedilmediğini belirterek 897.272.727 TL.nin ilk davanın açıldığı 27.08.1999 tarihi ile karar tarihi olan 29.11.2001 arasında geçen dönem için 1.183.403.022 TL işlemiş faiz ile 897.272.727 TL.nin 29.11.2001 karar tarihinden sonraki faizlerinin tahsiline karar verilmesini istemiştir.

Davalı, davacının açtığı ilk davada faiz talep etmediği gibi faiz hakkını saklı tutmadığını aracın 01.09.2001 de teslim edilmesi nedeniyle talebin 01.09.2001 de zaman aşımına uğradığını savunarak davanın reddini dilemiştir.

Mahkemece, faiz talebinin asıl alacağa bağlı fer’i bir hak olduğu, davacının 01.09.1997 aracı teslim almasına rağmen 21.11.2003 de bu davayı açtığı, zaman aşımının gerçekleştiği, ilk karara icraya koymayan davacının hakkını kötüye kullandığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı tarafça temyiz edilmiştir.

2- 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun 4/4 maddesi ayıba karşı sorumlu tutulanlar, ayıba karşı uzun bir süre ile sorumluluk üstlenmemişlerse ayıplı maldan sorumluluk, ayıp daha sonra ortaya çıkmış olsa bile malın tüketiciye teslim tarihinden itibaren iki yıllık zaman aşımına tabidir düzenlemesi getirmiştir. BK.nun 131. maddesi gereğince asıl alacak zamanaşımına uğradığında faiz ve diğer ek haklarda zaman aşımına, uğrar. Diğer bir değişle faiz alacağı esas alacağın tabi olduğu zaman aşımına tabi olur. BK.nun 133/2 maddesince alacaklının dava açmasıyla zaman aşımı kesilir. Ancak zaman aşımının kesilmesi sadece dava konusu alacak için söz konusudur. Bu durumda davacının talebine konu faiz alacağının iki yıllık zamanaşımına tabi olduğu ve faiz alacağının zaman geçtikçe doğan bir alacak olduğunun kabulü gerekir.

Somut olayda davacıya araç 01.09.1997 de teslim edilmiş, faiz alacağına dair bu dava 21.11.2003 de açılmıştır. 4077 sayılı yasanın 4. maddesinde kabul edilen 2 yıllık zaman aşımı süresi geçmiştir. Ne var ki davacı 27.08.1999 da alacağa ilişkin davayı açmakla zaman aşımını kesmiştir. Bu tarihten itibaren davalı temerrüde düşmüş ve davacı bu tarihten itibaren faize hak kazanmıştır. Yukarıda açıkladığı üzere faiz alacağı zaman geçtikçe doğan bir alacak olup kural olarak davacı faiz alacağının doğduğu tarihten asıl alacağın ödendiği tarihe kadar faiz isteyebilirse de davalı zaman aşımı def’inde bulunmuştur. Davacı faiz alacağına ilişkin bu davayı 21.11.2003 de açmak ile iki yıllık zamanaşımı süresini kesmiştir. Bu durumda davacının 21.11.2003 tarihinden geriye doğru iki yıllık süre için faiz alacağını talep edebileceği gözetilmeden davanın tümüyle reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.

SONUÇ : ( 1 ) nolu bentte gösterilen nedenle davacının sair temyiz itirazlarının reddine, ( 2 ) nolu bentte gösterilen nedenle hükmün davacı lehine BOZULMASINA, 31.12.2004 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Devamı

Yargıtay Kararı e.2004/17378 Aracın Kaza Sırasındaki Hava Yastığının Açılmaması

T.C. Yargıtay 13. Hukuk Dairesi

Esas No: 2004/17378

Karar No: 2005/3692

Karar Tarihi: 08.03.2005

ARACIN KAZA SIRASINDA HAVA YASTIĞININ AÇILMAMASI (Ayıplı Çıkan Otomobil Nedeniyle Uğranılan Zararın Tazmini Talepli Davada Tüketici Mahkemesinin Görevli Olduğu

AYIPLI ÇIKAN OTOMOBİL (Kaza Sırasında Açılmayan Hava Yastıkları Nedeniyle Uğradığı Zararın Tazminini Talebi – Tüketici Mahkemesinin Görevli Olduğu)

GÖREV (Ayıplı Çıkan Otomobil Nedeniyle Uğranılan Zararın Tazmini Talepli Davada Tüketici Mahkemesinin Görevli Olduğu)

TÜKETİCİ MAHKEMESİ (Bir Hukuki İlişkinin Tüketici Kanunu Kapsamında Kaldığının Kabulü İçin Yasada Tanımı Yapılan Satıcı İle Tüketici Arasında Mal Veya Hizmet Satışına İlişkin Bir İlişkinin Bulunması Gereği)

DAVA : Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın zamanaşımı nedeniyle reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

KARAR : Davacı, davalıdan satın aldığı araçla yaptığı kaza sırasında açılmayan hava yastıkları nedeniyle ayıplı çıkan araçtan dolayı uğradığı zararın tahsilini talep etmiştir.

Davalılar, davanın reddini dilemişlerdir

Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.

Davacı, davalılardan satın aldığı ve kullandığı araçla yaptığı kaza neticesinde hava yastıklarının açılmaması nedeniyle maddi ve manevi tazminat ve aracın ayıplı değeri ile ayıpsız değeri arasındaki farkın tahsilini talep etmiştir.

1- 4822 Sayılı Yasa ile değişik 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un Amaç başlıklı 1. maddesinde yasanın amacı açıklandıktan sonra kapsam başlıklı 2. maddesinde “Bu kanun, birinci maddesinde belirtilen amaçlarla mal ve hizmet piyasalarında tüketicinin taraflardan birini oluşturduğu her türlü tüketici işlemini kapsar” hükmüne yer verilmiştir. Yasanın 3. maddesinde mal; alışverişe konu olan taşınır eşyayı, konut ve tatil amaçlı taşınmaz malları ve elektronik ortamda kullanılmak üzere hazırlanan yazılım, ses, görüntü ve benzeri gayri maddi malları ifade eder. Satıcı; kamu tüzel kişileri de dahil olmak üzere ticari veya mesleki faaliyetleri kapsamında tüketiciye mal sunan gerçek veya tüzel kişileri kapsar. Tüketici ise bir mal veya hizmeti ticari veya mesleki olmayan amaçlarla edinen kullanan veya yararlanan gerçek ya da tüzel kişiyi ifade eder şeklinde tanımlanmıştır.

Bir hukuki işlemin 4077 Sayılı Yasa kapsamında kaldığının kabul edilmesi için yasanın amacı içerisinde yukarıda tanımları verilen taraflar arasında mal ve hizmet satışına ilişkin bir hukuki işlemin olması gerekir. Somut uyuşmazlıkta taraflar arasındaki ilişkinin 4077 Sayılı Yasa kapsamında kaldığı anlaşılmaktadır

4077 Sayılı Yasanın 23. maddesi, bu kanunun uygulanması ile ilgili her türlü ihtilafa tüketici mahkemelerinde bakılacağını öngörmüştür. Taraflar arasındaki uyuşmazlık Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun kapsamında kaldığına göre davaya bakmaya tüketici mahkemesi görevlidir. Görevle ilgili düzenlemeler kamu düzenine ilişkin olup, taraflar ileri sürmese dahi yargılamanın her aşamasında resen gözetilir. Görevle ilgili hususlarda kazanılmış hak söz konusu olmaz. Bu durumda mahkemece ayrı bir tüketici mahkemesi veya tüketici davalarına bakmaya yetkili mahkeme varsa dava dilekçesinin görev yönünden reddine karar verilmesi, tersi durumda davaya tüketici mahkemesi niteliği ile bakılması gerekir. Bu yönlerin gözden kaçırılması bozma nedenidir.

2- Bozma nedenine göre davacının sair temyiz itirazlarının incelenmesine gerek görülmemiştir

SONUÇ : Yukarıda ( 1 ) nolu bentte açıklanan nedenlerle kararın davacı yararına BOZULMASINA, ( 2 ) nolu bentte açıklanan nedenle davacının diğer temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, peşin harcın istek halinde iadesine, 08.03.2005 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Devamı

Yargıtay 9. Hukuk Dairesi Kararı (İşçinin, İşverenin Diğer İşyerlerinde Çalışması Hk)

Yargıtay 9. Hukuk Dairesi

Esas No: 2004/30947
Karar No: 2005/24233
Tarih: 07/07/2005

İlgili Mevzuat: 4857 Sayılı İş K.md.22 17-21, 1475 sayılı İş.K.md.14

Yargıtay Kararı: 
Davacı ihbar ve kıdem tazminatı ile ücret alacağının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Yerel Mahkeme isteği kısmen hüküm altına almıştır. Hüküm süresi içinde davalı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
Davacı işe girerken imzaladığı sözleşme ve taahhütnamede işverenin diğer işyerlerine atanmayı ve oralarda görev yapmayı kabul etmiş bulunmaktadır. İşveren hangi işyerinde ne kadar işçi çalıştıracağını işyeri ihtiyaçlarına göre belirleme hakkına sahiptir. Bu işyerinin yönetim hakkı ile ilgilidir. İşverenin bu hakkını kötüye kullandığı kanıtlanmadıkça hakim işverenin bu eylemine müdahale etme hakkına sahip değildir.
Somut olayda davacı ile aynı görevi yapan tanıkların açıklamaları işverenin davacının tayininde kötü niyetli davrandığının kabulü için yeterli değildir. Tanık ifadelerinde davacı ile aynı durumda olan başka bir şahsın Ankara’ya atama istediği halde bu şahsın atamasının yapılmayıp davacının tayin edildiği bildirilmişse de bu konuda belge ibraz edilmemiş ve anılan kişi de tanık olarak dinletilmemiştir. Açıklanan nedenle davacının kıdem tazminatı isteğinin reddigerekirken yazılı şekilde kabulü hatalı olup bozmayı gerektirmiştir. SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebepten BOZULMASINA peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine 07/07/2005 gününde oybirliği ile karar verildi.

Devamı

Sayıştay Başkanlığı Tarafından 4734 Sayılı Kamu İhale Kanununun 3 üncü Maddesinin (B) Bendi Kapsamında Yapılacak İhalelere İlişkin Esas ve Usuller Hakkında Sayıştay Genel Kurul Kararı (K.No: 5391/1)

06 Ağustos 2015 Tarihli Resmi Gazete

Sayı: 29437

Sayıştay Başkanlığı Tarafından 4734 Sayılı Kamu İhale Kanununun 3 üncü Maddesinin (B) Bendi Kapsamında Yapılacak İhalelere İlişkin Esas ve Usuller Hakkında Sayıştay Genel Kurul Kararı (K.No: 5391/1)

Tıklayınız

Devamı

Sayıştay Genel Kurulu İçtihadı Birleştirme Kararı E. 2008/1

23 Ekim 2008 Tarihli Resmi Gazete

Sayı: 27033

Sayıştay Başkanlığından:

Esas No.     : 2008/1

Karar No. : 5229/1

KONU

Yapım işlerinde sözleşme yılından sonra birim fiyatın değişmesi nedeniyle meydana gelen imalat artış ve azalışlarında imalatın yapıldığı yıl fiyatlarının mı, tespit yılı fiyatlarının mı uygulanacağı konusunda Temyiz Kurulunun 5.6.2003 tarihli ve 10191 sayılı ilamı ile 14.3.2005 tarihli ve 11590 sayılı ilamı arasında aykırılık bulunduğundan bahisle içtihadın birleştirilmesi istemi.

USUL YÖNÜNDEN İNCELEME

Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü Merkez Saymanlığı 1999 yılı idare hesabının 4. Dairede yargılanması sonucunda çıkarılan 774 sayılı ilamın 21’inci maddesi hükmüne karşı sorumlular tarafından yapılan itiraz üzerine düzenlenen 5.6.2003 tarihli ve 10191 sayılı Temyiz Kurulu ilamına esas 24.3.2003 tarihli ve 26206 sayılı tutanakta:

“Aynı ilamın 21 inci maddesiyle, …………. yüklenimindeki ‘Diyarbakır İçmesuyu, Arıtma Tesisi, Ekipman Tesisi ve Montajı’ işine ait hakediş bedellerinin ödenmesinde;

A- Su tutucu yapılarda kalıp imalat bedelinin 21.015 poz nolu “Rendeli kereste ile yapılan lamba zıvanalı düz yüzeyli çıplak beton ve betonarme kalıbı” birim fiyatı ile değil YF 13 poz nolu “Su tutucu yapılarda rendeli kereste ile lamba zıvanalı düz yüzeyli çıplak beton ve betonarme kalıbı” özel birim fiyat üzerinden ödenmesi gerektiğine ilişkin yüklenicinin 11.11.1998 tarihinde idareye yapmış olduğu itirazının yerinde görülerek, söz konusu imalat bedelinin YF 13 poz nolu özel birim fiyat üzerinden ödenmesine 26.4.1999 tarihinde onay verilmesi üzerine, hakediş raporlarına ekli fiyat farkı tespit tutanaklarında, 1998 yılında su tutucu yapılarda kullanılan ve bedeli 1998 yılının son hakedişi olan 3 nolu hakedişte 21.015 pozundan ödenmiş olan YF 13 pozundan 20940 m2 imalat bulunduğu açıkça görüldüğü halde, 20940 m2 imalat için 1998 yılı YF 13 birim fiyatı üzerinden ödemede bulunulup ayrıca bu miktar için 21.015 1998 yılı fiyatı ile kesinti yapılması gerekirken, 6 nolu hakediş raporunda, 1998 yılında imalata giren söz konusu imalata ait 20940 m2’lik imalat miktarları için 1999 yılı fiyatlarıyla YF 13 birim fiyatı ile ödeme yapılıp, 1999 yılı 21.015 birim fiyatı ile kesinti yapılmış iken, 8 nolu hakediş raporunda 20940m2‘lik miktarın YF 13 poz nolu imalat miktarına ilave edilip, tamamı YF 13 1999 birim fiyatı ile ödenmesi ve ayrıca aynı miktarın 21.015 poz nolu imalat miktarına ilave edilerek mükerrer olarak bu birim fiyat ile de değerlendirilmesi nedeniyle fazla ödenen 141.385.968.000.-liraya;

B- YF 13 pozuna ait 20940 m2 imalat için imalatın yapıldığı 1998 yılı fiyatlarıyla kereste fiyat farkı ödenmesi gerekirken, 20940 m2 imalat için hem 21.015 pozundan 1999 fiyatlarına göre hem de YF 13 pozundan 1998 yılı fiyatlarıyla malzeme fiyat farkı ödenmesi nedeniyle fazla ödenen 14.744.796.000.- liraya;

Olmak üzere toplam (A+B) 156.130.764.000.- liraya tazmin hükmü verilmiştir.

Bu hükme karşılık dilekçi temyiz dilekçesinde, müteahhidin 11.11.1998 tarihinde, 3 nolu hakedişin yapılması için İdareye dilekçe verdiği, su tutucu beton kalıplarının ödemesinin 21.015 nolu poz ile yapılacağının anlaşılması üzerine, müteahhidin 16.11.1998 tarihinde belirtilen poz ile ödeme hususuna itiraz ettiği, YF 13 poz nolu yeni fiyatın 20.04.1999 tarihinde onaylandığı; yeni fiyatın tasdik keyfiyetinden sonra muteber olması bu fiyatın, tasdik tarihinden önce herhangi bir şekilde ödeme evrakına yansıtılamayacağı anlamına gelmediği, Sayıştay ve Yargıtay kararlarının bu yönde olduğu ve İdarenin uygulamalarının da bu içtihatlar doğrultusunda şekillendiği; Sözleşme eki DSİ Umumi Şartnamesinin “Yapılan işlerde bedeli ve fiyatı belli olmayanlar için yeni fiyat yapılması” başlıklı 29. maddesinin V. fıkrasındaki “Her bir yeni fiyat hususunda müteahhitle DSİ arasında anlaşmazlık olduğu takdirde müteahhit bu anlaşmazlığın hallini beklemeden, DSİ tarafından tespit edilen fiyat tatbik edilmek şartıyla işe devam etmeye mecburdur, ihtilaflı olan bu fiyat Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Yüksek Fen Kurulu tarafından tayin olunur ve iki tarafça kabulü mecburi olur.” hükmü ile işlerin durması ve dolayısıyla kamu zararına engel olabilmek için yeni fiyat uyuşmazlığı durumlarında müteahhidin, idare tarafından tayin edilen fiyat doğrultusunda işe devamını öngördüğü; 88/13181 sayılı Fiyat Farkı Kararnamesinin 8 inci maddesindeki “…Ödenek dilimleri ile ilgili olarak 6 ncı maddede yer alan hükümler dikkate alınmak şartı ile, kesin (ıcabA nabaŞ) hesapta veya işin devamı sırasında herhangi bir imalat için yapılan kesin veya arametraj sonucu bir imalatın miktarında artma veya eksilme tespit edildiği takdirde, artan veya eksilen miktar (imalat hangi yılda yapılmış olursa olsun), geçici kabul itibar tarihini geçmemek üzere, artış veya eksilişin kesinleştiği yılın fiyatları ile değerlendirilir.” hükmü gereği geçmiş yıllarda yapıldığı halde, ileriki yıllarda farkına varılan imalatın bedelinin, imalatın fiilen yapıldığı yılın fiyatlarıyla değil, farkına varıldığı yılın fiyatlarıyla ödenmesi gerektiği, yeni fiyatın tasdiki ile tasdik tarihinde keşfedilen bir imalatın varlığının teyit edildiği; Yargıtay kararlarında da belirtildiği üzere yapılan fiili imalattaki farklı analiz değerlerine dayalı yeni fiyatların geçmiş tarihli imalata ödenmesi aşamasında, bu yeni fiyatların ortaya çıktığı veya yeni imalat olarak fark edildiği yılın fiyatlarının, bu yıl da geçirilmiş ise gerçek ödeme yılı fiyatlarının esas alınması gerektiği; mevzuat ve hakkaniyet gereği geçmiş yıllarda yapılan imalatlara, YF 13 fiyatı uygulanırken, uygulama yılı fiyatlarının değil ödemenin yapıldığı yılın fiyatlarının esas alınması gerektiğini belirterek tazmin hükmünün bozulmasını talep etmektedir.

Dosyasında ve rapor dosyasında mevcut belgeler ile söz konusu işe ait hakediş belgelerinin birlikte incelenmesinde; su tutucu yapılarda kalıp imalat bedelinin 21.015 poz nolu “rendeli kereste ile yapılan lamba zıvanalı düz yüzeyli çıplak beton ve betonarme kalıbı” birim fiyatı ile ödeneceğinin anlaşılması üzerine, yüklenici tarafından 11.11.1998 tarihinde idareye itiraz edildiği, YF 13 poz nolu “su tutucu yapılarda rendeli kereste ile lamba zıvanalı düz yüzeyli çıplak beton ve betonarme kalıbı” özel birim fiyatının 26.4.1999 tarihinde onaylandığı, 3.12.1998 tarihli 1998 yılı son hakedişi olan 3 nolu hakedişte, 21.015 poz nolu imalat miktarının 20940 m2 olduğu ve 20940 m2 kalıp için 3/A nolu hakedişte kereste fiyat farkı ödenmediği; 6 nolu hakedişte “Tutanak”ta da belirtildiği gibi 88/13181 sayılı Kararnamenin 8 inci maddesi ile aynı hükümleri içeren Sözleşmenin 10.7 nci maddesine göre, 21.015 poz nolu toplam imalat miktarı “0”, bir önceki yıl olan 1998 yılı imalat miktarı “20940” m2 uygulama yılı fiyat farkına esas miktar “(-)20940 ” m2 olarak gösterilerek 20940 m2 21.015 pozunda 1999 fiyatları ile kesinti yapıldığı, YF 13 poz nolu toplam imalat miktarı 75841, bir önceki yıl olan 1998 yılı imalat miktarı 0 m2 olarak gösterilerek 1998 yılı imalatı 20940 m2 YF 13 pozuna 1999 fiyatları uygulandığı; 6/A nolu hakedişte YF 13 pozundaki 75841 m2 kalıp imalatı için kereste fiyat farkı ödenmediği; 8 nolu hakedişte, 21.015 poz nolu toplam imalat miktarı 5002, bir önceki yıl olan 1998 yılı imalat miktarı 20940, uygulama yılı fiyat farkına esas miktar (5002-20940=) (-) 15938 m2 olarak gösterilerek 6 nolu hakedişte 20940 m2 21.015 pozunda 1999 fiyatları ile yapılan kesintinin devamının sağlanması gerekirken, 21.015 poz nolu toplam imalat miktarı 25942, bir önceki yıl olan 1998 yılı imalat miktarı 20940 m2 uygulama yılı fiyat farkına esas miktar (25942-20940=) 5002 m2 olarak gösterilerek (YF 13 pozuna dahil olduğu için) olmayan 20940 m2 21.015 pozu imalatına 1997 sözleşme yılı fiyatları ve 1999-1997 uygulama yılı fiyat farkı ile ödeme yapıldığı; 8 nolu hakedişte YF 13 poz nolu toplam imalat miktarı ise (75841 + 18159=) 94000, bir önceki yıl olan 1998 yılı imalat miktarı 0 m2 olarak gösterilerek 1999 yılı fiyatları ile ödendiği; 3/A ve 6/A nolu hakedişlerdeki imalatlar için birimde ödenecek kereste fiyat farkının 8.000.000 lira ile aynı olduğu, 8/A nolu hakedişteki imalatlar için birimde ödenecek kereste fiyat farkının 15.000.000 lira olduğu; YF 13 poz nolu imalatta kullanılan kereste için fiyat farkının 3/A nolu hakedişteki imalat miktarı 20940 m2, 6/A nolu hakedişteki imalat miktarı (75841-20940=) 54901 m2, 8/A nolu hakedişteki imalat miktarı (94000-75841=) 18159 m2 alınarak doğru hesaplandığı; ancak 8/A nolu hakedişte 21.015 poz nolu imalatta kullanılan kereste için fiyat farkının 8 nolu hakedişte bu pozun imalat miktarında yapılan hataya paralel olarak, 21.015 imalat miktarı 5002 m2 yerine 25942 m2 alınarak (YF 13 pozuna dahil olduğu için) olmayan 20940 m2 21.015 pozu imalatına da kereste fiyat farkı ödendiği anlaşılmaktadır.

88/13181 sayılı Kararnamenin 8 ve Sözleşmenin 10.7 nci maddesinde yer alan “Ödenek dilimleri ile ilgili olarak 6 ncı maddede yer alan hükümler dikkate alınmak şartı ile, kesin hesapta veya işin devamı sırasında herhangi bir imalat için yapılan kesin veya ara metraj sonucu bir imalatın miktarında artma veya eksilme tespit edildiği takdirde artan veya eksilen miktar (imalat hangi yılda yapılmış olursa olsun), geçici kabul itibar tarihini geçmemek üzere, artış ve eksilişin kesinleştiği yılın fiyatları ile değerlendirilir.” hükmü gereği imalat artış ve azalışın kesinleştiği 1999 yılı fiyatları ile 21.015 poz nolu imalat miktarındaki 20940 m2 azalış için 1999 fiyatları ile kesinti ve YF 13 poz nolu imalat miktarındaki 20940 m2 artış için 1999 fiyatları ile ödeme yapılmalıdır. Esasen 6 nolu hakedişte bu uygulama doğru olarak yapılmış, ancak 8 nolu hakedişte yukarıda belirtildiği üzere 21.015 pozunda olmayan 20940 m2 imalat için 1999 fiyatları ile ödeme yapılmış ve 8/A nolu hakedişte yine olmayan 20940 m2 21.015 pozu imalatı için kereste fiyat farkı ödenmiştir.

Bu durumda, ilamın (A) bölümü için fazla ödeme;

21015 pozu: 20940m2x 2.210.965.(1997 fiyatı)                = 46.297.607.000

21015 pozu: 20940m2x (6.395.662-2.210.965=)                  4.184.697 (1999-1997 fiyatı)

= 87.627.555.000

= 133.925.162.000

İhale İndirimi (%13.8)                                                         = 18.481.672.000

% 15 KDV                                                                          = 20.086.002.000

Toplam                                                                               = 133.926.766.000.-TL

İlamın (B) bölümü için fazla ödeme;

21015 pozu: 20940m2x 0.0286x (52.000.000.-37.000.000=)  15.000.000×1.5 =

= 13.474.890.000

% 15 KDV                                                                          = 2.021.233.000

Toplam                                                                               = 15.496.123.000.TL
Olmak üzere toplam fazla ödeme (A+B) (133.926.766.000 + 15.496.123.000 =) 149.422.889.000. lira olduğundan ilamın 21 inci maddesi ile 156.130.764.000 liraya ilişkin olarak verilen tazmin hükmünün sorumluların uhdelerinde kalmak üzere 149.422.889.000. lira olarak düzelterek tasdikine” karar verilmiştir.

Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü Merkez Saymanlığı 2000 yılı idare hesabının 4. Dairece yargılanması sonucunda çıkarılan 960 sayılı ilamın 13’üncü maddesi hükmüne karşı sorumlular tarafından yapılan itiraz üzerine düzenlenen 14.3.2005 tarihli ve 11590 sayılı Temyiz Kurulu ilamına esas 23.11.2004 tarihli ve 27445 sayılı tutanakta:

“Dosyada mevcut belgeler okunup incelendikten, duruşma talep eden Hakedişi Düzenleyen sıfatı ile sorumlu ………. ve ………. ‘ın temyiz dilekçelerine paralel sözlü açıklamaları ile Sayıştay Savcı Vekilinin karşılamalarına paralel açıklamaları dinlendikten, duruşmaya katılanların bir dosya içinde sundukları belgeler de incelendikten sonra gereği görüşüldü.

960 nolu ilamın 13 üncü maddesiyle, ……… yüklenimindeki “Özlüce Barajı ve HES Tesisleri İnşaatı” işinde, Sözleşme eki DSİ Genel Müdürlüğü Barajlar ve HES Dairesi Başkanlığı Birim Fiyat Cetveli’nin (Tarifleri ve Şartları) Kazı İşleri Bölümünün Pozlarla İlgili Notlar kısmının 17 nci maddesindeki, “Yol işlerinde depoya konulan kayadan gayri zemin B-15.304 fiyatının % 41’i pozu ile, yol işlerinde depoya konulan yumuşak kaya B-15.309 fiyatının % 75’i ile yol işlerinde depoya konulan kaya kazıları B-l5.313 fiyatının % 75’i ile ödenir.” hükmü gereği, B-15.313/A pozundan yapılıp depoya konulan kazı miktarı için birim fiyatın % 75 ‘inin ödenmesi gerekirken tamamının ödenmesi nedeniyle fazla ödenen 8.490.123.933.000 liraya tazmin hükmü verilmiştir.

Dilekçiler temyiz dilekçelerinde, 960 sayılı ilamın 13 üncü maddesinde, B.15.313/A pozunda 1990 ile 2000 yılları arasında kazılarak depo veya dolguya konan toplam 20.378.276,980 m3‘lük kazının 17.625.343,860 m3‘lük bölümünün tamamı 2000 yılında yapılmış gibi gösterilmek suretiyle fazla ödeme hesaplandığı, oysa B. 15.313/A pozundan yapılan toplam 20.378.276.981 m3 kazının, 18.139.739,666 m3‘lük kısmı 1990 ila 1999 yılları arasında yapılmış olup, 2000 yılında yapılan miktarın sadece 2.238.537,315 m3 olduğu ve bu imalat için 2000 yılı fiyat farkları ile sadece 6.684.990.679.673.-liralık fiyat farkı hesaplandığı;

1990 ila 2000 yılları arasında B.15.313/A pozu ile, kazılarak depo ve dolguya konan toplam 20.378.276,981 m3‘lük kazının, 2.063.273,981 m3‘lük bölümü dolguya, 18.315.003,000 m3‘lük bölümü depoya konulmuş olduğu; depo ve dolguya konan toplam 20.378.276,981 m3‘lük kazı için sözleşme yılı birim fiyatları ile toplam 19.697.642.530.-lira ve imalatların yapıldığı ilgili uygulama yılı birim fiyat farkları ile toplam 23.041.713.973.375.-lira fiyat farkı ödendiği; ilamda yapılan fazla ödeme hesabı maddeten hatalı olduğu gibi, fazla ödeme hesabının imalatın yapıldığı ilgili uygulama yıllarına ait birim fiyatlar üzerinden yapılmayarak ve 2000 yılında 2.238.537,315 m3 imalat yapılmasına rağmen, 2000 yılında 17.625.343,860 m3 imalat yapılmış gibi sözleşme ve yapı hukukuna aykırı hesaplama yapıldığı; 2000 yılındaki toplam 2.238.537,315 m3‘lük imalat için, 2000 yılı fiyatları ile KDV dahil sadece 7.823.970.706.315- lira ödenmiş olmasına karşın, ilam ile hukuka ve gerçeğe aykırı olarak 2000 yılı birim fiyatları üzerinden yükleniciye 8.490.123.933.000.-liralık fazla ödeme yapıldığına karar verildiği;

960 sayılı ilamın 13. maddesine konu olan olayda; 88/13181 sayılı Fiyat Farkı Kararnamesinin İmalat Tespiti ve Hesap Esasları başlıklı 8. maddesinde zikredilen ara veya kesin hesapta bir imalat (artış veya) azalışı söz konusu olmayıp; sadece, depoya konan kazı için B.15.313/A pozu birim fiyatının hatalı uygulanmasının söz konusu olduğu; birim fiyatın hatalı uygulanmasından doğan fazla ödemenin 2000 tespit yılı birim fiyatları üzerinden hesaplanmasının hukuken mümkün olmadığı; Sayıştay Temyiz Kurulunun, uygulama yılından önce (1990-1999 arası) yapılan imalat miktarlarının da uygulama yılında (2000) yapılmış gibi, uygulama yılı (2000) birim fiyatları üzerinden fazla ödeme hesaplanmasının mevzuata aykırı olduğuna ilişkin 7.4.2003 tarih ve 26269 tutanak sayılı kararı bulunduğu;

Bu durumda, anılan işte B. 15.313/A pozu ile imal edilen toplam 20.378.276,981 m3‘lük kazıdan depo ve dolguya konan kazıların tamamı için 2000 uygulama (tespit) yılı birim fiyatları üzerinden ödenmesi gereken tutarlar hesaplanarak ilamın 13. maddesinde olduğu gibi fazla ödeme hesaplanması hukuka aykırı olduğundan, 1990 ila 2000 yılları arasında gerçekleştirilen toplam 20.378.276,981 m3‘lük kazı için (depo ve dolgu ayrımı nazara alınarak) yukarıda anılan Sayıştay Temyiz Kurulu Kararında belirtildiği gibi kazının gerçekleştirildiği ilgili yıl uygulama birim fiyatları üzerinden ödenmesi gereken tutarlar hesaplanmak suretiyle, fazla ödeme hesabının yapılması gerektiği;

  1. 15.313/A pozu ile 1990 ila 2000 yılları arasında kazılarak depo ve dolguya konan toplam 20.378.276,981 m3‘lük kazı için; 960 sayılı ilamın 13. maddesinde belirtilen depo (%75) ve dolgu (%100) ayrımı dikkate alınarak ve Sayıştay Temyiz Kurulunun yerleşik kararlarında belirtilen uygulama (2000) yılından önce yapılan imalatların, imalatların yapıldığı ilgili yıl birim fiyatları üzerinden değerlendirilmesi gerektiği yolundaki kural esas alınmak suretiyle hesaplandığında fazla ödemenin KDV dahil 3.008.263.122.698.-lira olduğu, oysa ilamda 8.490.123.933.000.-liraya tazmin hükmü verildiği; yüklenici firmaya B. 15-313/A pozu birim fiyatının hatalı uygulanması nedeniyle sadece 3.008.263.122.698.-liralık fazla ödeme yapılmış olduğu, ayrıca bir önceki yıl ödenek dilimine göre dolguda kullanılan kazı miktarında 689.656,321 m3‘lük azalmanın söz konusu olmadığı, B.15.313/A pozu birim fiyatının hatalı uygulanması nedeniyle yükleniciye 8.490.123.933.000.-liralık fazla ödeme yapılmış olmasının fiilen ve hukuken imkansız olduğunu belirterek, ilamın 13. maddesinde yer alan tazmin hükmünün 3.008.263.122.698.-lira olarak düzeltilerek tasdik edilmesini talep etmektedirler.

B-15.313 pozisyon nolu “Barajlarda kaya kazılması ve yolda dolguya konulması” birim fiyat tarifinde, kazının yolda dolguya konulması halinde yapılacak işlemler, “……… kaya kazılması, her derinlik ve yükseklikte her nevi yol Teknik Şartname ve projesinde gösterilen şartlar dahilinde tabakalar halinde yolda serilmesi, kazı ve dolgu şevlerinin projesine uygun olarak tesviye ve tanzim edilmesi için yapılan her türlü işçilik, malzeme ve masraflarla… ” olarak belirtilmiş; Birim Fiyat Cetvelinin (Tarifleri ve Şartları) Kazı İşleri Bölümünün Pozlarla İlgili Notlar kısmının 17 nci maddesinde, “Yol işlerinde depoya konulan kayadan gayri zemin B-l5.304 fiyatının % 41’i pozu ile, yol işlerinde depoya konulan yumuşak kaya B-l5.309 fiyatının % 75’i ile yol işlerinde depoya konulan kaya kazıları B-15.313 fiyatının % 75’i ile ödenir. “; 65 inci maddesinde, “Herhangi bir şekilde kaya kazısının patlayıcı madde kullanılmadan yapılması halinde B-15.310 pozisyonu fiyatına %80 zam yapılır. Ancak bu zammın yapılabilmesi için patlayıcı madde kullanılmadan kaya kazısı yapılmasını İdarenin peşinen yazılı olarak talimat veya izin vermiş olması lazımdır. ” hükümlerine yer verilmiştir.

Dosya eki belgelerden, B-l5.313/A pozundan uygulama yılından önce 18.139.739,666 m3 ve 2000 uygulama yılında 2.238.537,315 m3 olmak üzere toplam 20.378.276,981 m3 imalat yapıldığı, bu imalatın tamamı yolda dolguda kullanılmış gibi (% 100+% 80’li 966,60-TL/m3sözleşme yılı; 2.986.320,86-TL/m3 2000 uygulama yılı fiyat farkı fiyatından) ödeme yapıldığı, B-l 5.313/A pozisyonu ile ödenen toplam 20.378.276,981 m3 imalat miktarının 2.063.276,800 m3‘ünün yol dolgusunda, geriye kalan 18.315.003,181 m3‘ünün ise yol dolgusunda kullanılmayarak depoya konulduğu, bu nedenle de “Pozlarla İlgili Notlar” kısmının 17 nci maddesi hükmü gereği B-l5.313 fiyatının % 75’i (% 75 + % 80) ile ödenmesi gerektiği halde % 100’ü (% 100 + % 80) ile ödendiği anlaşılmaktadır.

B-l5.313 pozisyonu ile tanımlanan imalat ile Pozlarla İlgili Notlar kısmının 17 ve/veya 65 inci maddesine göre yapılan B-l5.313/A, B-15.313/A1, B-15.313/A2… pozisyonu imalatları farklı birim fiyatlı, ancak aynı kazı imalatıdır. Yapılan kazı imalatında bir artış veya azalış olmayıp sadece birim fiyatın hatalı uygulanması söz konusu olduğundan, 88/13181 sayılı fiyat farkı kararnamesinin 8 inci maddesindeki, “Ödenek dilimleri ile ilgili olarak 6 ncı maddede yer alan hükümler dikkate alınmak şartı ile, kesin hesapta veya işin devamı sırasında herhangi bir imalat için yapılan kesin veya ara metraj sonucu bir imalatın miktarında artma veya eksilme tespit edildiği takdirde artan veya eksilen miktar (imalat hangi yılda yapılmış olursa olsun), geçici kabul itibar tarihini geçmemek üzere, artış veya eksilişin kesinleştiği yılın fiyatları ile değerlendirilir.” hükmü esas alınarak, kazı imalatı miktarlarında artış veya eksiliş olmadığı halde, birim fiyatın hatalı uygulanması imalat miktarındaki artış ve eksiliş olarak değerlendirilerek, artış ve eksilişin kesinleştiği 2000 tespit yılı fiyatları ile hesaplanan fazla ödemeye tazmin hükmü verilmesi mevzuata uygun görülmemiştir.

88/13181 sayılı fiyat farkı kararnamesinin 8 inci maddesi hükmü esas alınarak artan ve azalan imalatlara göre hesaplanan fazla ödemeye değil, imalatların yapıldığı yıl fiyatları esas alınarak bulunacak fazla ödemeye tazmin hükmü verilmesi gerektiğinden; imalatların yapıldığı yıl fiyatları esas alındığında fazla ödemenin 3.008.263.122.698.-lira olduğu anlaşıldığından, dilekçi iddialarının kabulü ile 960 nolu ilamın 13 üncü maddesiyle 8.490.123.933.000 liraya ilişkin olarak verilen tazmin hükmünün 3.008.263.122.698.-lira olarak sorumluların uhdelerinde kalmak üzere düzelterek tasdikine ” karar verilmiştir.

832 sayılı Sayıştay Kanununun 80’inci maddesinin birinci fıkrasında, işin gereği ve ibraz edilen belgelerin mahiyetleri bir olduğu halde aynı konu hakkında dairelerce veya Temyiz Kurulunca verilen ilamların birbirine aykırı olması halinde, Birinci Başkanın bu ilamları içtihadın birleştirilmesi için Genel Kurula vereceği belirtilmiştir.

Yukarıda yer alan ilamlarda da ödemelerin konusu ve ibraz edilen belgeler aynı mahiyette olduğu halde, bu ilamlar arasında aykırılık bulunmaktadır.

Esasen, içtihadın birleştirilmesine gerek duyulan konu, yapım işlerinde sözleşme yılından sonra olmak üzere, önceden yapılan imalata, yeni birim fiyat tespit edilmesi veya mevcut bir başka birim fiyat tatbik edilmesi suretiyle sonradan farklı birim fiyatın uygulanması durumunda meydana gelen imalat artış ve azalışlarında imalatın yapıldığı yıl fiyatlarının mı, yoksa tespit yılı fiyatlarının mı tatbik edileceği hususu ile ilgilidir. Her iki yapım işinde de, önceden belli bir birim fiyat uygulanan imalatın birim fiyatının değiştiği, 10191 sayılı ilama konu olan imalatta kesintinin tespit yılı birim fiyatlarıyla, 11590 sayılı ilama konu olan imalatta ise kesintinin imalatın yapıldığı yıl fiyatlarıyla yapılması gerektiğine karar verildiği anlaşılmaktadır. Öte yandan, kararlara uygulanan mevzuat hükmü de aynıdır, sadece aynı mevzuat hükmü farklı yorumlanmıştır.

Dolayısıyla konuları aynı olan ve mahiyetleri de bir olan belirtilen konuda içtihadın birleştirilmesine gerek bulunmaktadır.

Bu itibarla, Temyiz Kurulunca verilen ilamlar arasındaki aykırılığın giderilmesini teminen içtihadın birleştirilmesi gerektiğine çoğunlukla karar verildi.

AZINLIK DÜŞÜNCESİ

832 sayılı Kanunun 80’inci maddesinde; “İşin gereği ve ibraz edilen belgelerin mahiyetleri bir olduğu halde aynı konu hakkında dairelerce veya Temyiz Kurulunca verilen ilamlar birbirine aykırı ise, Birinci Başkan bu ilamları içtihadın birleştirilmesi için Genel Kurula verir.” denilmektedir.

Bu hükme göre dairelerce veya Temyiz Kurulunca aynı konu hakkında verilen ilamların birbirine aykırı olması yanında işin gereği ve ibraz edilen belgelerin mahiyetlerinin de bir olması şartı aranmaktadır.

Oysa, içtihadın birleştirilmesine karar verilen Temyiz Kurulu ilamlarının aynı konu hakkında olduğunu iddia etmek mümkün değildir. Çünkü, 5.6.2003 tarihli ve 10191 sayılı Temyiz Kurulu ilamına konu edilen ve 21.015 pozundan ödenen kalıp imalatının aslında belirtilen pozdaki imalat olmadığı, dolayısıyla yeni birim fiyat yapılmak suretiyle bedelinin ödenmesi gerektiğinin anlaşılması üzerine, bu imalat için yeni birim fiyat yapılarak bedeli ödenmiştir. 11590 sayılı Temyiz Kurulu ilamına konu olan B-15.313 poz numaralı barajlarda kaya kazılması ve yolda dolguya konulması imalatında ise, sadece depoya konulan malzeme için uygulanan yanlış birim fiyatın düzeltilmesi söz konusu olup, esasen yapılan imalatın miktarında herhangi bir artma ve eksilme söz konusu değildir. Bu nedenle de, her iki konunun aynılığından bahsetmek imkânsızdır.

Her iki ilama dayanak olan 88/13181 sayılı kararnamenin 8’inci maddesinde, “Ödenek dilimleri ile ilgili olarak 6 ‘ncı maddede yer alan hükümler dikkate alınmak şartı ile, kesin hesapta veya işin devamı sırasında herhangi bir imalat için yapılan kesin veya arametraj sonucu bir imalatın miktarında artma veya eksilme tespit edildiği takdirde artan veya eksilen miktar (imalat hangi yılda yapılmış olursa olsun), geçici kabul itibar tarihini geçmemek üzere, artış veya eksilişin kesinleştiği yılın fiyatları ile değerlendirilir.” denilmekte olup, burada özellikle bir imalatın miktarındaki artma ve eksilme vurgulanmıştır. Temyiz Kurulunun 14.3.2005 tarihli ve 11590 sayılı ilamına konu edilen B-15.313 poz numaralı barajlarda kaya kazılması ve yolda dolguya konulması imalatında herhangi bir imalat artışı olmadığı, sadece imalatın depoya nakledilen kısmına uygulanan birim fiyatın düzeltilmesi söz konusu olduğu halde, 10191 sayılı ilama konu olan 21.015 poz numarasıyla bedeli ödenen imalatın tamamen farklı bir imalat olduğu anlaşıldığından, bunlar arasında konu aynılığından ve mahiyet birliğinden bahsedilemez. Bu nedenle, müzakere edilen Temyiz Kurulu kararlarındaki konular arasında ayniyet bulunmamaktadır.

Ayrıca, her iki karara konu olan yapım işlerindeki imalatların gereklilikleri de farklı olduğundan, işin gereği de aynı değildir.

Öte yandan, içtihadı birleştirme kararlarına hukuki güveni tesis etmek ve gelecekteki uygulamalara yön vermek amacıyla başvurulmaktadır. Oysa, fiyat farkı kararnamesi gibi sık sık değişmesi mümkün olan bir mevzuata dayanılarak içtihadı birleştirme kararı verilmesi hukuki güvenin tesisine hizmet etmemektedir.

Bu itibarla bahis konusu ilamlar esas alınmak suretiyle içtihadın birleştirilmesine imkân bulunmamaktadır.

KONU İLE İLGİLİ MEVZUAT

28.7.1988 tarihli ve 88/13181 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile yürürlüğe konulan Kamu Sektörüne Dahil İdarelerin İhalesi Yapılmış ve Yapılacak İşlerinde İhale Usul ve Şekillerine Göre Fiyat Farkı Hesabında Uygulayacakları Esasların;

“İş Programları ve Ödenek Dilimleri” başlıklı 6’ncı maddesinin ikinci fıkrası:

Herhangi bir yıla ait onaylı iş programındaki ödenek harcanamadığı takdirde ertesi yıl yapılacak hakedişlerde, bu hakediş toplamları ödeneğin harcanamayan kısmına eşit olana kadar, iş programı gerçekleştirilmemiş yılın fiyat farkının uygulanmasına devam edilecektir.

“İmalat Tespiti ve Hesap Esasları” başlıklı 8’inci maddesinin ikinci fıkrası:

Ödenek dilimleri ile ilgili olarak 6’ncı maddede yer alan hükümler dikkate alınmak şartı ile, kesin hesapta veya işin devamı sırasında herhangi bir imalat için yapılan kesin veya ara metraj sonucu bir imalatın miktarında artma veya eksilme tespit edildiği takdirde artan veya eksilen miktar (imalat hangi yılda yapılmış olursa olsun), geçici kabul itibar tarihini geçmemek üzere, artış veya eksilişin kesinleştiği yılın fiyatları ile değerlendirilir.

ESAS YÖNÜNDEN İNCELEME

Konu ile ilgili mevzuat incelenerek gereği görüşüldü :

Yapım işlerinde sözleşme aktedildikten sonraki yıllarda yapılan imalatlarda artış veya azalış tespit edilmesi durumunda nasıl hareket edileceği, 88/13181 sayılı Bakanlar Kurulu eki Kamu Sektörüne Dahil İdarelerin İhalesi Yapılmış ve Yapılacak İşlerinde İhale Usul ve Şekillerine Göre Fiyat Farkı Hesabında Uygulayacakları Esasların “İmalat Tespiti ve Hesap Esasları” başlıklı 8’inci maddesinin ikinci fıkrasında belirtilmiştir. Buna göre, kesin hesapta veya işin devamı sırasında herhangi bir imalat için yapılan kesin veya ara metraj sonucu bir imalatın miktarında artma veya eksilme tespit edildiği takdirde, ödenek dilimleri ile ilgili olarak 6’ncı maddede yer alan hükümler dikkate alınmak şartı ile, imalat hangi yılda yapılmış olursa olsun, artan veya eksilen miktar, geçici kabul itibar tarihini geçmemek üzere, artış veya eksilişin kesinleştiği yılın fiyatları ile değerlendirilecektir.

Anılan Kararnamenin 8’inci maddesinde geçen “bir imalatın miktarında artma veya eksilme ” ifadesinden, hakedişte birim fiyat, yeni fiyat ya da birim fiyat tariflerinde yer alan Not hükümleri gereği hesaplanan birim fiyat poz numaraları itibarıyla kalem kalem gösterilen ve ayrı ayrı birim fiyatı bulunan tüm imalatların anlaşılması gerekmektedir.

Zira, ilgili Kararnamenin 6’ncı maddesindeki “yılı ödeneğini doldurma” şartının yerine getirilmesinin takibi ancak, yapılan imalatın bedellerinin hesaplanması ile mümkündür. O halde, hakedişte yazılı her bir imalat kalemi için ödemeye esas alınan her bir birim fiyat tutarı aynı zamanda imalat miktarı anlamını da taşımaktadır.

Bu çerçevede, “yolda kaya kazılması ve dolguya konulması” birim fiyatı bir imalatı gösterdiği gibi söz konusu birim fiyatın Not hükmü gereği % 75’inin ödenmesini öngören “yolda kaya kazılması ve depoya konulması” ameliyesi de ayrı bir imalat kalemini oluşturmaktadır.

Yapım işlerindeki imalat artış veya azalışı, sözleşme ekinde birim fiyatı belirlenmiş bir imalat kaleminde olabileceği gibi, yeni birim fiyat yapılmasını gerektiren bir imalat kaleminde de meydana gelebilir. Aynı şekilde, belli bir birim fiyattan bedeli ödenen, ancak işin devamı sırasında veya bitiminde farklı birim fiyattan ödenmesi gerektiği anlaşılan imalatlardaki artış veya eksilişler de bu meyanda değerlendirilmelidir. Çünkü, bu durumda daha önce bedeli ödenen fakat sonradan yeni fiyat yapılarak ödenmesi gerektiği tespit edilen imalat kalemlerinden her birinin ayrı bir imalat olduğu ortaya çıkmaktadır.

Yapım işlerinde sözleşme yılından sonra herhangi bir nedenle birim fiyatın değişmesi nedeniyle meydana gelen imalat artış ve azalışlarında 88/13181 sayılı Kararnamenin 6 ve 8’inci maddesi hükümleri gereği, tespit yılı fiyatlarının uygulanması, bu çerçevede eksilen imalat için yapılacak kesintinin de imalat hangi yılda yapılmış olursa olsun, geçici kabul itibar tarihini geçmemek üzere, eksilişin kesinleştiği yılın fiyatları ile yapılması gerekmektedir.

Öte yandan, herhangi bir nedenle daha sonra birim fiyatın değişmesi suretiyle önceki yıllarda yapılan imalatta meydana gelen azalışlardaki kesintinin, imalatın yapıldığı yıl fiyatlarıyla yapılması halinde, eksilen imalat miktarı kadar yılı ödeneği harcanmamış olacaktır. Bu uygulama şekli de 88/13181 sayılı Kararnamenin anılan 6 ve 8’inci maddesi hükümlerine aykırı bulunmaktadır.

Görüleceği üzere, yapım işlerinde sözleşme yılından sonra yapılan imalatlardaki azalışlarda tespit yılı fiyatları yerine, imalatın yapıldığı yıl fiyatları esas alınarak kesinti yapılması 88/13181 sayılı Kararnamenin 6 ve 8’inci maddesinin ikinci fıkrası hükmüne açıkça aykırılık teşkil etmektedir.

Bu itibarla, yapım işlerinde sözleşme yılından sonra yapılan imalat kalemlerinde artış veya eksiliş bulunması halinde, imalat hangi yılda yapılmış olursa olsun, tespit yılı fiyatlarının esas alınarak ödeme veya kesinti yapılması gerekmektedir.

SONUÇ

Yapım işlerinde sözleşme yılından sonra, herhangi bir nedenle bir imalatın birim fiyatının değişmesi halinde meydana gelen imalat artış ve azalışlarında, imalat hangi yılda yapılmış olursa olsun, geçici kabul itibar tarihini geçmemek üzere, artan veya eksilen miktara, artış veya eksilişin kesinleştiği yılın fiyatlarının uygulanması gerektiğine ve içtihadın Temyiz Kurulunun 5.6.2003 tarihli ve 10191 sayılı ilamı yönünde birleştirilmesine 6.10.2008 tarihinde çoğunlukla karar verildi.

AZINLIK DÜŞÜNCESİ

Yapım işlerinde sözleşme yılından sonra yapılan imalatlara farklı fiyatın uygulanması gerektiğinin anlaşılması esasen, söz konusu imalatlarda bir artış veya eksiliş olarak kabul edilemez. Çünkü, esasen bu durumda, 88/13181 sayılı Kararnamenin 8’inci maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen tarzda bir imalat artışı veya azalışı söz konusu olmayıp, yanlış uygulanan birim fiyatın doğrusunun uygulanması yapılmaktadır. Bunun da imalat artışı veya azalışı olarak kabul edilmesi mümkün değildir. Dolayısıyla, sadece uygulanan birim fiyatın değişmesi durumunda, imalattan yapılacak kesintinin imalatın yapıldığı uygulama yılı fiyatlarıyla gerçekleştirilmesi gerekmektedir.

Bu itibarla, yapım işlerinde sözleşme yılından sonra birim fiyatın değişmesi nedeniyle meydana gelen imalat artış ve azalışlarında, artan veya eksilen miktara, artış veya eksilişe konu olan imalatın yapıldığı yılın fiyatlarının uygulanması gerektiğinden, içtihadın Temyiz Kurulunun 14.3.2005 tarihli ve 11590 sayılı ilamı yönünde birleştirilmesi gerekir.

AZINLIK DÜŞÜNCESİ

832 sayılı Sayıştay Kanununun 80’inci maddesi uyarınca içtihadın birleştirilebilmesi için dairelerce veya Temyiz Kurulunca aynı konu hakkında verilen ilamların birbirine aykırı olması yanında işin gereği ve ibraz edilen belgelerin mahiyetlerinin de bir olması şartı aranmaktadır.

Oysa, içtihadın birleştirilmesine konu edilen Temyiz Kurulu ilamlarının aynı konu hakkında olduğunu iddia etmek mümkün olmadığından, içtihadın Temyiz Kurulunun 5.6.2003 tarihli ve 10191 sayılı ilamı yönünde birleştirilmesi uygun değildir.

Devamı
Open chat
Merhaba
Nasıl yardımcı olabilirim?